31 Aralık 2009 Perşembe

Yeni Yılda


- Herkes sevdiğinin yanında olur, sevgilisi olmayanlar aşık olur, çok sevilir..

- İşinden memun olmayanlar güzel bir iş bulur, memnun olanlar terfi eder, işsiz olanlar iş bulur..

- Hasta olanlar iyileşir, sağlıklı olanlar hiç hastalanmaz..

- Parası olmayanlar zengin olur, parası olanlar tutumlu olur..

- Bekarlar evlenir, (evliler boşanır hahahahahh :) şaka lan, bu kadar uzun süre ciddi bi şey yazabileceğimi düşünmediniz herhalde) evliler çocuk sahibi olur, çocuk sahibi olanlar bi tane daha çocuk yapar..

inşallah :)

Herkese güzel bir yıl diliyorum. 2010 sonunda açıp bakıcaz bakalım bu dileklerin ne kadarı gerçekleşmiş..

30 Aralık 2009 Çarşamba

Faço!

Markafoni'ye bakarım her sabah, bu sabah da klasik göz atmamı yaparken bir saat gördüm. Markası Façonnable, saatler baya da pahalı. Saat konusu sevgilimin uzmanlık alanı ben hiç anlamam, hangi markanın içi nerde yapılır modelleri nasıl çalışır hepsini bilir. Ben görseliyle ilgileniyorum bi tek.

Allah aşkına bunu markalı diye alıp takan var mıdır ya? Bildiğin Faço yazıyo lan içinde :) Pazarda satsalar bunu, biri de alıp taksa "Allahın kekosu ne biçim saat almış" der herkes. Başka bir dilde bu kadar komik olmayabilir ama Türkçe konuştuğumuz için Faço komik çağrışımlar yaptı bende.

Saatin fiyatını da yazayım merak eden olursa 2.499TL. Bu indirimli fiyatı tabi ki. Asıl fiyatı 8.437TLymiş. 9 milyar para vericem, saatin içinde faço yazacak, şahane :)

28 Aralık 2009 Pazartesi

Modern Milyoncu

ben de istiyorum ve bitene kadar siteleri sözüm size.

Sizin yüzünüzden kredi kartı ekstrelerim kabarıyor. Ay 3 liraymış, ay 10 liraymış diye diye sitenizde ne varsa alıyorum. Modern milyoncu musunuz siz ya? Sitede ne görsem bana bugüne kadar çok lazımmış hissine kapılıyorum.

En son bu tepsili diz minderini aldım. Televizyon karşısında yemek yemeyi çok seviyorum, bi de sevgilim gelince teletabiler gibi yatakta yuvarlandığımız için bu tepsi lazım oluyordu. Yatakta yayılıp film izliyoruz, bi yanımızda cips bi yanımızda kola, cambaz gibi dökmeden filmi izlemeye çalışıyorduk. Ondan aldım yani, yoksa almazdım. Gerçekten çok lazımmış ama di mi ya?

26 Aralık 2009 Cumartesi

DIY Projeleri

Bu kavramı bloglar sayesinde öğrendim. Bazı çalışmalar gerçekten şahane, bazıları da "Bugün evdeki makarnalardan kolye yapacağız. Evet bir ip alalım, kalem makarnaları da ipe dizip boynumuza asıyoruz" şeklinde maalesef. Bu konunun üstadı (bence) Hesionka resmen gözlük camından broş yaptı hatun ya :) Yaratıcılık diye ben buna derim.

Şu çiçekli ve süslü taç işine çok gülüyorum ben mesela. Herkes mi ondan yapar yahu. Pasaj'da da görüyorum herkesinkinde mutlaka var. (Tac takmaya bayılırım bu arada, bir sürü vardır benim de) ama tarz meselesi tabi ki kafamda bi buket çiçekle gezmem mümkün değil. Kimse çıkıp sen ne yaptın da konuşuyosun demesin bazı çalışmalar gerçekten fena. Amaaaaa görüyorum ki herkesin bir alıcısı var, dedim ya tarz meselesi :)

Yurtta kalırken bi arkadaşımız vardı kıvırcık saçlı, baya da gürdü saçları. Kafasına o kadar çok toka takardı ki, başka bi arkadaşım "bu kız süsleri kırtasiyeden alıyor herhalde" derdi :) Sabah sabah o aklıma geldi.

2010'dan neler istiyorum

Bakıyorum herkes yeni yılda şunları isterim bunları isterim diye yazıyor, benim neyim eksik ya :) Ben de isterim :)

Genelde kadın bloglarını takip ettiğim için ay şu rujdan benim olsa, şu ayakkabıya bittim gibi istekler var. Benimkiler daha başka :)

1. Birinci isteğim sağlık valla 5 gün grip oldum yattım da ödüm bokuma karıştı ölecek miyim diye. 2009 sağlıkla ilgili bakıldığında çok şükür büyük bir problem olmadan geçti, kendimi ve sevdiklerimi düşünüyorum tabi ki :)

2. İkinci isteğim de sıkı durunnnn. Tabi ki para :) Ama çok paradan bahsediyorum. Bana çıksın mesela büyük ikramiye çok yaratıcı fikirlerim var. Önce kimseye söylemeyi düşünmüyorum, işe gitmeye devam edicem. Sonra bi gün bi toplantı sırasında cebimden deste deste 100'lükleri çıkarım oynayın ulennnn diye haykırıcam.

Bütün şirketi kapının önünde sıraya dizip harçlık vericem, kıl olduğum insanlara maaşlarının üç katını teklif edip (eminim kabul ederler) bu ay benim için çalışacaksın diycem. Allahım yeni yılda bunları yapmak istiyorum lütfen bana yardım et :)

3. Sevgilimi yanımda istiyorum! Bu kadar hasret yeter, yeni yılda da kavuşamazsak sanırım çatlıycam!

4. Güzel bir iş istiyorum, silkinip kendime gelmem lazım. 2010'da işimi değiştirmem lazım.

5. Müdürümün evlenmesini istiyorum, yemin ederim lan valla bunu istiyorum yeni yıldan. Hadi bakalım, inşallah.

6. İspanya'ya gitmek istiyorum.

7. Müzikle daha çok uğraşmak istiyorum, keşke hiç çalışmasam hep şarkı söylesem :)

8. Araba kullanmayı öğrenmek istiyorum neredeyse 10 yıldır cüzdanımda bir trafik polisine gösterilmeyi bekleyen ehliyetim var. Korkuyorum beceremiycem bu işi diye :)

Listem bu kadar bakalım 2010 sonunda ne kadarı gerçekleşmiş olacak.

22 Aralık 2009 Salı

Anadolu'nun kayıp şarkıları

Bu akşam Babylon'da Anadolu'nun Kayıp Şarkıları diye bir konser var. Çok orijinal bir fikir gibi geldi bana, gitmeyi çok istedim ama gerçekten hiç enerjim yok. Belki gitmek isteyen olur. Biletler Biletix'te :)

"Anadolu’nun Kayıp Şarkıları projesi müzik ve sinemadan oluşan iki yönlü bir projedir. Projenin film kanadı, Anadolu’nun çeşitli yörelerinden insanların kendi kendilerine söyledikleri şarkı ve danslar üzerine kurulu bir belgesel olarak hazırlandı. Anadolu’nun Kayıp Şarkıları konseri ise Nezih Unen’in başını çektiği bir grup müzisyenin bu görüntülerinin üzerine yapacakları canlı müzikle ortaya çıkıyor. İlk defa bu projede arka planda Anadolu’da pamuk tarlalarında çalışırken şarkı söyleyen kadınların görüntülerini izlerken, aynı anda gerçekleştirilecek canlı müziğe tanıklık edeceksiniz."

Yeşil Çay Kabusu

Bu nası bi şey ya böyle, Allahım Allahım. Odada bi sağlıklı beslenme furyası var, her gün bi tane yeşil çay içiyoruz. Ben şekersiz çay içmeye hala alışamadığım için buna da şeker atmak istiyorum ama izin vermiyolar, limon da sıkamıyoruz. Vitamini kaçıyomuş! Zaten çok fena bi tadı var iyice ot gibi oluyor içine bi şey koymayınca.

Böyle otlar içmenin, doğal yollarla şifa bulmanın falan bi türlü faydalı olduğuna inanamadım :)

9 Aralık 2009 Çarşamba

Gribe bakış :)

İşyerinde baya zayiat var grip konusunda. Müdürüm aradı dün, bizim bölümden bi arkadaş daha hastaydı iyileşmiş işe başlamış.

"Onu bi ara da ilaçlarını karşılaştır, o hemen iyileşti " dedi bana :)))) eğer onunkiler benimkilerden farklıysa tabi ki kendiminkileri bırakıp onunkileri içmeliyim. O iyileştiyse bu zamana kadar benim de iyileşmem gerekirdi, demek ki yanlış ilaçları kullanıyorum ben :)

İki gündür gülüyorum :) Standart zaten bu ilaç işleri, gripsen bi reçete, miden ağrıyosa bi reçete. Tıp böyle bi şey bebeğim!! :))

8 Aralık 2009 Salı

İş günü evde olma kabusu

Malumunuz hastayım, arayan soranlara teşekkür ederim. 5 dakka susmadı telefon yemin ederim, dedim demek ki başımıza bi şey gelse arayanımız soranımız var. Bir sürü ilaç içiyorum ama ilaçlar uyku da yapmadı bana, o kadar çeşitli ki birini burnuna sokuyosun, birin boğazına sıkıyosun, birini suda eritiyosun, birini suyla yutuyosun. Tam bir seremoni, birazdan başlayacak hatta saati geliyor.

Neyse bu zıkkım ilaçlar uyku da yapmadığı için gündüz yuvarlandım durdum salak salak. En çok izlenen kanallar kanal d, atv, show, star'dır diye tahmin ediyorum. Bu kadar angut insan bir araya gelmiş olabilir mi ya? Bi tane doğru program yok. Derya Baykal'a giydiriyolar sürekli ama valla üretiyor kadın, onu alıyor buna yapıştırıyor, süslüyor, yoktan var ediyor. (Bu arada öğrendim ki herkesin bir silikon tabancası olmalı, müdürün ağzını bile onunla birbirine yapıştırabilirsin dude!) Allah kimseyi uzun süre kadın programına maruz bırakmasın yemin ederim kafan çalışıyorsa bile gerizekalı olursun. Özlem Yıldız'la Alişan'ın programı başlıyor. Alişan elinde mikrofon playback yapıyor. İyi, yapsın. Kadın da oynuyo orda ya. Napıyosun güzelim sen? Senin işlevin ne orda? Nasıl bir kontratınız var, iş sözleşmende ne yazıyor?

"Canım işte bu Alişan şarkı söyleyecek sen de kenarda oynayacaksın, anlaştık mı?" Bu mu yani senin işin? Çocuğuna falan sorunca ne iş yapıyor annen diye, annem oynuyo mu diyo? Dansçı, dansöz falan değil bu kadın. Öyle takılıyo yani oralarda :)


Benim kocam bir melek diye program var. 5 kadın ve kocaları yarışıyor. Her gün bir kocanın evine gidiliyor, yani eşi bi şeye karışmıyor adam evi temizliyor yemek falan yapıyor, diğer 4 kadını ağırlıyor evde. Kadınlar adamları resmen yedi, resmen. Yemekte biri ayran istiyo biri ıhlamur. Sanki kocalarına her yemekte "içecek olarak ne alırsınız" diye soruyo kadınlar. Yapma çiçeklerin tozuna bakıyorlar, çamaşırları nasıl asmış ona bakıyorlar. Ulan adam çamaşırı asabilmiş ister kolundan asar gömleği ister yakasından size ne.

Ben bu programdan şunu anladım. Evine çağırdığın misafir kadınsa kenar köşe ne varsa bakıyolar anacım. Bi tane kadın borunun üstünü elledi ya tozlu mu diye, kapının üstünden geçen tesisat borusu yani! Demek ki gün falan olunca annelerimiz boşuna temizlik yapmıyomuş :)

Bi de reality show tarzı programlar var, sürekli olarak ölen birilerinin arkasından nasıl öldüğüne dair konuşmalar yapılıyor. Bu işin hiç mi hukuki boyutu yok, dava falan açılmıyor mu nedir yani. Ölen kızın en yakın arkadaşı, sevgilisi falan telefonla programa bağlanıyor. Programın amacı ne? Yapımcılar hukukçu mu, polis mi? Telefonla ifade mi alınıyor? Anlamak mümkün değil. İki günde kafayı yedirecekler bana arkadaş.

Bloglara bakıyorum, film izliyorum, bi şeyler okuyorum ama geçmiyor zaman. Bi kaç gün daha bu programlara maruz kalırsam ya evdeki her şeyi silikon tabancasıyla birbirine yapıştırıcam ya da boruların tozunu alıcam. Bilemiyorum, zor durumdayım.

Yemekli vagon

İş için sık sık eskişehir'e gidiyorum, iş olmasa hayatta gitmem de mecburen gidiyoruz işte :) hahah yok lan eşşek gibi giderim yine sevgilim orada, hayatımın önemli bi bölümü orada geçti seviyorum Eskişehir'i. Artık hızlı tren aktarması olduğu için Ankara'ya da trenle gidiyorum.

Yanımda birisi varsa, muhabbet güzelse o yolculuk yemekli vagonda geçiyor. Bu da bir arkadaşımla Ankara'ya giderken yemekli vagondaki soframızın fotoğrafı. Cuma akşamları çok kalabalık oluyormuş, yer ayırtan bile varmış. Görmeniz lazım ne rakı sofraları ne yemekler.. Bilmeyen, görmeyen mutlaka bi yolculuğunu trenle yapsın ve kızartma kokulu yemekli vagonla tanışsın :)
boşluk

Rakı balık

Geçen hafta çok sevdiğim bir arkadaşım geldi misafirimiz oldu. Kendisi aynı zamanda where do i begin??? blogunun sahibidir. Hava bozuktu evde takılalım dedik, balık yaptık yanına da rakı ohh mis :)


Beni tanıyanlar sağolsunlar Hello Kitty'li ne varsa bana taşıyolar. Bunları da Londra'dan almış arkadaşım. Çok mutlu oldum, açıp açıp bakıyorum :)
boşluk

7 Aralık 2009 Pazartesi

Hastayımmmmm

Cuma günü boğazım yanmaya başladı, hemen doktora gittim. Çaktı bana 7gün raporu ama nasıl iyiyim anlatamam sadece boğazım yanıyor hafif öksürüyorum. Boşuna rapor verdi bana dedim içimden. Cumartesi biraz daha kötü oldum, pazar hepten boku yedim! Acile gittim dün, ateşim de çıktı çünkü. Doktor dayadı antibiyotiği, bir sürü ilacı biraz gözümü açtım bugün ama ateşim çıkacak diye korkuyorum. Sesim travesti gibi, burnum yanıyor, ciğerlerim acıyor. İmdaaaatt :)

Dikkat edin kendinize diycem ama ben dikkat ettim bi faydası olmadı. Galiba herkes bi grip olacak bu sene, ben zaten bütün kış hastalandığım için bunu da ağır geçiriyorum.

Ölmem lan inşallah :) Annemler baya panik yaptı ama ölecek gibi hissettmiyorum pek. Ölürsem hello kittyli eşyalarımı kimseye vermeyin gebertirim bak!

4 Aralık 2009 Cuma

Hadi çikolata yapalım :)

2 yıl önce çikolata kursuna gitmiştim, İstanbul'a gelmeden planlamıştım ilk işim o olacak diye. 4-5 saat süren çok eğlenceli bi kurstu. Bi bayramda heveslendim kurstaki gibi yaparım dedim aldım kuvertürleri Ankara'ya gittim. Annem bi kaba koydu kuvertürleri, su solu başka bir kabın içine oturttu. Çikolatanın ne kadar hassas olduğunu unutmuşum, anında yandı. Aylarca dalga geçtiler benimle, hainler :)

İşyerinden çok datlı bi arkadaşım var. Hadi dediğin zaman hemen yanında olanlardan :) Ramazan bayramından önce aldık malzemeleri, kalıpları, tarifleri okuduk işe giriştik. Bir akşamda bir sürü çikolatamız oldu. Beyaz, bitter ve sütlü kuvertür almıştık. Çikolata yapacaksanız dikkat edin en kolay yanan beyaz kuvertür, mum ışığında falan eritmek lazım herhalde :)

Malzemeler nelermiş

Kuvertür
Çikolata/ buz kalıbı
Yağlı kağıt
Fındık fıstık
Krema
Truff kağıdı
Bolca tencere, kap
Rende
Tahta kaşık

1. Kalıpta çikolata

Bu en kolayı kuvertürleri rendeliyorsun. Ben bunu beceremedim, sıkıldım. Bu iş arkadaşımın oldu! Benmari üsulü erittikten sonra, kalıplara döküyorsun. Önemli olan çikolata dolu kabın alttaki su dolu kaba temas etmemesi, buharında eriyecek yani.

Kurstan sonra kalpli bi çikolata kalıbı almıştım ama olmasa da olur. Çikolata kalıpları pahalı çünkü. Sonra malzeme alırken meyve desenli bi buz kalıbı gördüm, onu da aldım. İyi ki almışım. Buz kalıbı da kullanabilirsiniz yani. Plastik herhangi bir kalıp olur bence.


Çikolata eridikten sonra kalıplara döküyoruz. Kaşıkla koyuyoruz demek daha doğru galiba. Biraz oda sıcaklığında beklettik sonra buzdolabına koyduk. En güzel an, kalıptan çıkarma anı :)


2. Fındık fıstıklı çikolata

Yine kuvertürü eritiyoruz. Ocaktan alınca içine fındık, badem, antep fıstığı ve corn flakes koyuyoruz. biz nesfit koyduk gayet güzel oldu. Şöyle bi karıştırıp rastgele büyüklükte yağlı kağıda yerleştiriyoruz.Üstüne de başka renk bir çikolatayla çizgiler yapıyoruz. Fotoğrafta benim başarısız denememi görüyorsunuz. Bunu becerince üzerinde ince ince çizgiler oluyor.


3. Truff

Normalde bir ölçü krema bir ölçü kuvertür şeklinde tarifler ama yapmak isteyen bi kaç tarife baksın aklına yatanı yapsın :) böyle de güvenilmez bir aşçıyım :) Biraz yumuşak oldu gibi geldi bize çünkü. Marketlerde paket kremalar satılıyor 200gr. Onlardan aldık, bir tencerede kısık ateşte kaynattık 200gr rendelenmiş kuvertürü içine koyduk hooop eridi. Karıştırdık buzdolabına attık isterseniz bi kaç saat, isterseniz bir akşam buzdolanında bekletin. Çıkınca yuvarlayın, hindistancevizi, dövülmüş fındık vb. canınız ne isterse bulayarak küçük kağıtlara koyun. Çok güzel görünüyorlar :)


Bir de bu karışıma kekleri ezerek ilave edebilirsiniz. Muhteşem oluyor, kekli truff :) Bu da arkadaşımın başarısı, truff açılımı yaptı resmen :)

3 Aralık 2009 Perşembe

Aaah ah nerde o eski AKW'ler?

Aylardır birbirimizi zor görüyoruz meşhur AKW'lerimiz da rafa kalktı bu yüzden. Blogu okuyanlar, beni tanıyanlar hep soruyor. AKW'lere dahil olmak isteyenler var hatta, bekleriz :) Bi listemiz var, bir sürü gidilecek yer yazıyor. Bekliyoruz bakalım bir gün kavuşursak her haftasonu AKW yapıcaz.

Şöyle bi baktım da ne çok gezmişiz, daha yazmadıklarım da var..

Antin Kuntin Weekend-1

Antin Kuntine Cevap Geldi

Antin Kuntin Weekend-2

AKW-3

AKW-4

AKW- 4 devam

AKW-5

Eskisehir'de Bir AKW

Lunapark da AKW'den sayılır mı?

İki arada bir derede AKW

1 Aralık 2009 Salı

Kombin kelimesine kıl olan var mı?

Ben varım! Dayanamıyorum ya, nasıl sinir bozucu bi kelime bu. Kombinasyon'a ne oldu? Kombin'le kombinasyonun farkı ne? Neden bütün kadın bloglarında onunla bunu kombinledim yazıyor? Onu giydim üstüne bunu giydim, altına da şunu giydim yazsalar ne olur ya?

Kıl olduğum kelimeler listesinde birinci sırada tabi ki "keyifli" var. İkincilik şu anda "kombin" kelimesinin.

merope'un uyarısı üzerine düzeltme yapıyorum. Üçüncü sırada da "olacağım" var. Kıl oluyor olacağım!

Hazırlık sınıfı çilesi :)

İlkokuldan sonra "Anadolu Lisesi"ni kazanmış insanlar bu yazıda gerçekten kendini bulacak eminim.

Bizim zamanımızda (ulan bizim zamanımızda diye başlayan cümle kuracak kadar büyüdük. Bizim zamanımız geride kaldı yani gerçekten. 90'lı insan var ulan! 90'lı insan olur mu ya??? Bütün doğum tarihleri en kötü ihtimalle 198.'le başlar!) ilkokuldan sonra anadolu lisesi sınavına giriliyordu. Sonradan sistem milyon kere değişti. Şu anda son durumunu bilemiyorum. Ama iyiydi bizim zamanımızda. İngilizce'yi o yaşta öğrenmenin çok faydası olduğunu düşünüyorum. Her şey için geçerli bu hatta.

Amaaaa bacak kadar boyunla 18'lik liseli abilerin ablaların okuluna başlayınca da "Hazırlık bebesi" diye çağırılmaktan kurtulamıyorsun. Serviste bi Batu abi vardı, 2 metre boyunda. Genelde onun yanı boş olurdu. O koltuğa sığmazdı, ben de oturunca ayaklarım yere değmezdi :) Bi de ilkokuldan alışkanlık, servise binince sırt çantasıyla otururduk. Çantayı çıkarmazdık, onlar çantayı yıllar önce bırakıp elde bi iki defterle derse geldikleri için sürekli bizimle dalga geçerlerdi.
Gelelim İngilizce öğrenme çilesine. Ulan daha 3 ay önce parmağını kaldırıp izin alarak çişe gidiyordun şimdi senden hiç bilmediğin bi dilde söylenen şeyleri anlaman bekleniyor. Bu ne yaman çelişki! Bu kadar ağır bi yük bacak kadar çocuğa bindirilir mi?


Hazırlıkta acayip sert bi İngilizce hocamız vardı. Okula gelmek istemeyenler, bunalıma girenler falan olmuştu. Derste Türkçe konuşmak yasaktı, her boku İngilizce söyleyeceksin. Hoca da hep İngilizce konuşurdu. Ödevi mesela ingilizce verirdi, ben de anlamadım diye serviste ağlardım. Allahtan serviste bi iki tane sınıf arkadaşım vardı da artık herkes anladığı yerleri söylerdi. Birleştirirdik öyle ödevi bulurduk.

En komiği bu bence, hatta yazıyı yazma sebebim. Servis geç kalırdı bazen, bizim okul uzaktı baya. Eğer servisin geç kaldıysa kapıyı çalmadan önce montunu çıkaracaksın, montu eline alacaksın. Kapıyı çalınca da

"I'm sorry, I'm late. I miss the bus" diyeceksin. Bu ne yaaaa :))))

Past tense falan bilmiyoruz tabi, ne söylersek geniş zaman kullanarak söyleyebiliyoruz hazırlığın başlarında.

"Ben geç kalırım, servisi kaçırırım" Bu benim yaşam biçimim bebeğim! :)

30 Kasım 2009 Pazartesi

Anneye bilgisayar öğretmek :)

Çok zevkli bi şey ya, ne kadar mutlu oluyor nasıl her şeye şaşırıyor anlatamam :) Kadın radyoyu yukarı koyan, televizyona dantel örten bir nesilden geliyor. Elektronik her şeyden ölesiye korkmuşlar bozarız diye, hep uzaktan bakmışlar. Uzun zamandır ben bilgisayarı alıp yanlarına gidince hadi elbiselere bakalım hadi yemek tariflerine bakalım diye bi şeyler aratıyordu bana.

Bayramda bi sabah aldım bilgisayarı hadi bugün öğrenmeye başlıyosun dedim. Defterimi alayım da yazayım unuturum dedi. Bu arada annem cin gibi bi kadındır gerçekten, hayatta yapamayacağı bi şey yoktur. Ben onun için hep öyle düşünürüm, burada genelde geyik şeylerden bahsediyorum ama gerçekten çok zor bi hayatı oldu ve çoğu kadının/erkeğin pes edip bırakacağı zamanlarda dimdik durmayı başardı. O yüzden bilgisayardan korkmasını falan hiç anlamıyorum ben.

Bilgisayarın kapağını açtık, düğmesine bastık ışıklar yandı (hepsini tekrar ediyor ben anlatırken) sonra masaüstünü gördük. Kızçe'yi gördük diyor :) Kardeşimin bilgisayarı, masaüstünde bi kız fotoğrafı var anasayfada. "Biraz bekleyelim ki bilgisayar açılsın, mouse'un yanındaki işaret gitsin" diye anlattım. "Anne sen istesen de bi şeyi bozamazsın bu bilgisayarda hiç korkma" dedim korkuyor çünkü bi şeye basarım da bozarım diye. Mouse olayına hemen alıştı :) Korkarak kullanıyor ama becerdi yani.

Önce google'ı göstereyim, oraya istediğini yazar bulur diye düşündüm. Ben tıkır tıkır bi şeyler yapınca kafası karşıyor hemen. "anne bak site açılmazsa f5'e basacaksın, yanlış bi yere girersen şurdan kapatacaksın..." diyince "aaaaa çok basılacak şey varmış ama hepsine birden basamam ben" dedi :)))

Firefox kullanıyoruz.

- "Dünya mı o dedi?"

- "Evet "dedim. "Dünya, çevresine tilki sarılmış.

- "Aaaa tilki sarılmış kaybana" dedi Tepkiye bak yaa, üç gündür buna gülüyorum :) Resmen kızdı tilkiye. Tilki sevilmez ya pek, kümesteki tavukları öldürüyor diye. Bi de genelde hakaret gibi kullanılır ya. Ordan bi antipati duyuyor herhalde :)

28 Kasım 2009 Cumartesi

Duş öncesi anne gerginliği

Kahvaltıya misafirimiz gelecek. Erkenden kalkalım duşumuzu alalım, annemize yardım edelim dedik. Ben kalktım önce duşa girdim, annemde hissettim o tedirginliği. Banyo ıslak oldu mu kadına bi şeyler oluyo. Duştan sonra istiyo ki fayansları falan kurulayalım. Töbe töbe :) Neyse ben fazla ıslatmıyorum etrafı. Kardeşim daha becerikli bu konuda. O çıkınca her yer buhar oluyor. Ben duş aldım çıktım, kardeşim uyandı.

- Niye kalktın oğlum dedi annem.
- Duş alıcam dedi kardeşim :) O an annemin surat ifadesini görmeniz lazımdı.

"Eyvah banyom ıslanacak!"

Bi şey de demiyo ama ben biliyorum onu, öldü öldü dirildi. Misafir gelecek ya bi de, ya banyosu ıslak olursa. Ya gelen misafir duş almak isterse (annemin nedense misafirlerin duşakabine dalacaklarına dair bi hayali var yıllardır), ya duşakabin neden ıslak derse, ya banyonun fayansları buhar olmuş bu ne hal size hiç yakışıyor mu derse :)

Misafir de halamlar ha, en fazla yerler ıslak terlik giyin dersin. Gideyim de biraz eğleneyim kendisiyle. Muhteşem bi kahvaltı hazırladı, fotoğrafını çekicem bloga koyucam dedim. İtiraz etti, olmazmış öyle!

27 Kasım 2009 Cuma

Espas hatası

Buna da takıyorum a dostlar. Ben nası bi manyağım di mi? İşim gereği bir sürü firmanın psikometrik testini uyguluyorum. İstisnasız hepsinde düzen, ayrıntılı düşünme özelliğim düşük çıkıyor. Testteki en göze çarpan özellik oluyor hatta. Seyahatten geliyim bi iki hafta o valiz öyle durabilir hiç rahatsız olmam. Örnekleri çoğaltabilirim ama gerek yok yani bundan anlaşılmış olması lazım. Hatta geçen hafta sonu yine bir test eğitimi aldım. Hoca benim profilimi yorumlarken sorumluluk, düzen, özdisiplin yerlerde senden bi bok olmaza bağladı sonucu :)) Ama yazım konusunda bu düzen, tertip, kural takıntısı nereden geldi musallat oldu bana bilemiyorum.

Cümle bitince nokta koyarsın ve bir karakter boşluk bırakırsın. Bütün noktalama işaretleri için geçerli bu. Noktalama işareti sonra bir boşluk.

Nedir bu kadar zor olan kuzum? Delirtmeyin beni lütfen!

20 Kasım 2009 Cuma

Olmak ya da Olmamak!

Nefret ettim olmak kelimesinden yemin ederim. Bi tek bana mı denk geliyor yoksa iş dünyasında yeni trend bütün fiillerin sonuna olmak eklemek mi? :) İngilizcedeki "will be doing" 'in çevirisi galiba bu.

Dün bi eğitime gittim. Uluslarlarası bir firmanın verdiği hizmetleri anlattığı bir eğitim. Şiştim yemin ederim, her cümlenin sonunda olacağım, olacağız olur mu ya?

- Birazdan sizlere sistemi anlatıyor olacağım. Sunumdan sonra sorularınızı cevaplıyor olacağım. Programdan sonra kahve arası veriyor olacağız.

Olamaz olasıca!

12 Kasım 2009 Perşembe

Bir Kadın ve ZARA Efsanesi

Sevgili hanım arkadaşlar,

Zara'da bir çizme beğendim. Baya tantanalı oldu alınma aşaması. Ama ben anlatmıycam, bir erkeğin gözünden okuyun lütfen buyrun :) Öldüm gülmekten :)

Bir Kadın ve Bir ZARA Efsanesi - Ultima Forsan

Bilinçaltımdaki ponponlar

O kadar komik rüyalar görüyorum ki nasıl bi bilinçaltım var nası bi hayal dünyam var anlamak mümkün değil. Geçenlerde gri bi hırka aldım, çok sevdim üstümden çıkarmadım bi hafta. Kapşonunun ordan iki ip sarkıyor ucunda da ponpon var iki tane. Bu bilgiyi bi kenarda tutalım :)



Sevgilimi de doğru düzgün göremiyorum bu bilgiyi de bi kenarda tutalım. Eskiden rüyamda arabasıyla başka kızlar gezdirirken görmüşlüğüm de var.

Dün gece bi rüya gördüm şahane :) Ben bi yerde onu bekliyorum ağaçlık falan güzel bi yer o da arkadaşlarıyla geliyor kızlı erkekli. Üstüne siyah bir hırka giymiş. Hırkanın da aynı benim hırkam gibi ponponları var, ponponlu erkek hırkası hahahahahah :)) Yanında bi kızla geliyo bizimki, kız da bunun hırkasının iplerinden birini tutmuş güle oynaya geliyo. Ponponla oynuyo bi taraftan.

Ben bi azarlıyorum sevgilimi, vay elin kızı nasıl senin ponponunla oynar diye hahahahahah :)))) Sabahtan beri gülüyoruz. Bu nası bi rüya yaaa :))

İki arada bir derede AKW


Artık görüşemediğimiz için çok sevdiğimiz AKW'ler erteleniyor sürekli. En son Ankara'da olduğum hafta sonu 3 saat görüşebildik. Hosta'ya döner yemeye gittik, Eskişehir'de de açıldı burası ama tutmadı döneri çok kötüydü çünkü. İstanbul'da var mı bilmiyorum hiç görmedim. Çocukken çok giderdik, artık Ankara'da da bulunamadığım için doğru dürüst gitmiyorum. Hosta aynı hosta, kalabalık tıklım tıklım yine gayet lezzetli :)
Başka bi aksiyona zaman olmadığı için bir yerde oturup tren garına doğru yola çıktık. Maltepe'de Ankaray'dan indik alt geçitten çıkarken tam karşımızda bu derneği gördük. Şahane ya :)

Böyle bir dernek varsa biz mutlaka üye olmalıyız. Hatta evlenirsek derneğin başkanı şahidimiz olmalı, düğünümüzde bu dernek bize çelenk yollamalı. Demiryollarını bizden daha çok seven olamaz ki! Aşkımızın tek şahidi demiryolları hatta. En kısa zamanda araştırıcam bu dernek neyin nesiymiş bakalım :)

11 Kasım 2009 Çarşamba

Sunuma beddua

Ben bu powerpointi icat edenin götüne koyayım. Bunu diyorum daha da bi şey demiyorum.

Neden anlatacağımız her şeyi sunum olarak hazırlamak zorundayız. Toplanalım ben anlatayım siz dinleyin ya, öyle olmuyo mu? Nasıl sıkıldım bu sunum manyaklığından anlatamam. Bayılmak üzereyim.

Ota boka sunum, ota boka süreç akışı bi de. Bi de bu var bizde maalesef, süreç akışı! Akamaz olsun o süreçler kurusun inşallahhhh.

İmdat ya, gençliğim kurudu office ortamlarında sürünmekten, Bill Gates senin de boynun kopsun!

Çalışmaktan soğumak, nefret etmek


Ben böyle bi hayat istemiyorum lan! Bu saatte sevgilimin kollarında uyuyor olmam lazımdı ama ben sunum hazırlamaya çalışıyorum.

Çok sinirliyim! Bütün hafta sonlarımın, akşamlarımın içine sıçtılar. Utanmadan bi de cumartesi akşamı hep beraber yemeğe gidecez diyorlar. Lan zaten bütün gün sizi görüyorum bari akşam huzur verin!

Evimin kadını olucam, facebookta çocuğunun bokunu gazını falan yazan kadınlardan olucam ben ya. Çocuğumdan biz diye bahsedicem. "Bugün kakamızı yapamadık" yazıcam statusume. "Babamız bugün bizi parka götürdü" yazıcam. Biri beni bu hayattan kurtarsın. İstemiyorum artık "Çalışıyorum kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum, yalnız yaşıyorum, özgür bir kadınım ben bıdı bıdı" zikini ben. Vazgeçtim, pes ediyorum. Yeter ulan!

5 Kasım 2009 Perşembe

Isınma Problemi

Ben oldum olası ısınamadım arkadaş. Ekim ayından Nisan'a kadar donarım. Burnum hep buz gibidir, ellerim üşür. Sürekli üşüttüğüm için sürekli hasta gezerim. Öyle "bi terlersin geçer, ıhlamur iç bi şeyin kalmaz" şeklinde de olmaz hastalıklarım, doktor antibiyotiği dayar buna rağmen zor iyileşirim. Velhasıl ısınamıyorum! Yine kış geldi kapıya dayandı maalesef, nefret ediyorum kıştan ya. Hem hava erken kararıyo, hem buz gibi, ya kar var ya yağmur yapış yapış.


Öğrenciyken 2 sene kömür kaloriferli evde oturmuştuk. Hayatımda o ev kadar sıcak ev görmedim. Ne zaman ki doğalgazlı eve geçtim soğuğu o zaman gördüm. Yaksan da bi işe yaramıyor.


Şimdi, benim ev doğalgaz sobalı. Soba salonda var benim odada yok. Ben de kışın salonda yattım hep. Bu sene dedim ki, göçebe hayatından bıktım bari evimde yatarken yerleşik düzene geçeyim kışın da odamda yatayım. Kumtel ısıtıcı aldık. Güya gece açıcam onu böyle orta seviyede, oda ısınacak. Daha iki gün önce kullanmaya başladım. Gece yatmadan çevirdim düğmesini. Ben karanlıkta yatarım, koridorun ışığını falan açmam, karanlıktan da korkmam. Gözüme ışık geldi mi bi yerden sinir olurum. Ben nasıl bir angutum ki bu ısıtıcının turuncu ışığını hesap edemedim. Sürekli yanan bi ışık olsa yine alışıcam.



Isıtıcıyı çalıştırdım yattım, güzel güzel yanıyo ısıtıyo ohh mis. Anam 3-4dk sonra kapandı bu, yattığım yerden bekliyorum noluyo diye. 5-6dk sonra ziviziviziviiiiiii dedi odaya bi güneş doğdu, bi nur indi. Tekrar çalışmaya başladı. Öyle çok bi sesi yok ama sessizlikte duyuluyor yani. Allah Allah dedim (hala uyanmıyorum ama mevzuya) yine aynı şey olunca anladım. Aynı benim doğalgaz sobası gibi ortam soğuyunca tekrar devreye giriyo. Bokyiyen ortam da nası bi ortamda hemen soğuyor hemen ısınıyor çünkü ısıtıcı yandıktan saniyeler sonra tekrar beklemeye geçiyor, ışığı tamamen sönüyor yani. Şimdi yine yandı hemen söndü mesela, canım ısıtıcım benim :)

3 Kasım 2009 Salı

İnsan Kaynakları'nda çalışmak!

Toplu işe alım projesine başladık. Yüzlerce cv inceledim, incelemeye de devam ediyorum. Neler neler var anlatsam kesinlikle inanmazsınız. Bi kaç örnek yazıcam, çatlarım yoksa. İsim vermeyeceğim için cvlerden bazı cümleler almamda sakınca yoktur diye düşünüyorum. Noktasına virgülüne dokunmadım yemin ederim.

-- "İşletme de insan ilişkileri,çalışan 10 kişiyi yönetme gibi hususlarda deneyim sahibi oldum. Ayrıca yoğun tempoya fiziken ve kafa olarak dayanabilme adına kendimi sınadığım bir pozisyon oldu. İyi bir deneyimdi." de ayrı yazılmış evet, kafa olarak dayanabilme. Enteresan!

-- "internet explorer'ı iyi derecede kullanıyorum.microsoft word ve microsoft excel proramlarınıda iyi derecede kullanıyorum." internet explorer ne kadar iyi kullanılabilir. Bir msn kullanırım Allah seni inandırsın parmaklarını yersin :) Nasıl program yazmak ayrıca o öyle?

-- Bu çok bomba, adam kendi adına açılmış bir şirkette yönetici olduğunu yazmış. Soyadı değil ama adı. Adamın adı Mehmet mesela, Mehmet el aletleri ltd. - yönetici. İş tanımında da şu yazıyor "Kendi aile şirketimizde çalışmakta bulunuyorum, fikir uyuşmazlığı nedeniyle işten ayrılıp istanbula yerleşmeyi düşünüyorum."

-- Bi tane de iş hayatında çok planlı ama özel hayatında plansız bir arkadaş var. "ı am different because ı am not an ordinary person.... I like planning and programming in business life (in my private life ı like living unplanned as it is really different to have instant happiness...."

-- En bombayı en sona sakladım. Mor bir fotoğraf var cvde, bildiğimiz mor renk. Photoshop'ta falan yaptı herhalde. Fotoğrafı kendi çekmiş, sadece sırıtan bir kafa var.

Önyazı şu: "Arkadaş okadar başvuru yaptık bir kere bile aranmadık..bunu okuyan personel memuru arkadaş hiçmi bi işinize yaramıyoz???Bari buna bir yanıt yazın..."

Önce doğru düzgün yazmayı bi öğren sonra gel bana kafa tut di mi? Bildiği programlar bölümü şahane: World (evet evet world, dünyayı öğrenmiş adam) exel (excel değil exel) powe point (bu da yeni bi program herhalde ben bilmiyorum)

Bu ukalalık yapan arkadaş üniversite mezunu, 29 yaşında hiç iş deneyimi yok ve bence Türkçe bilmiyor :) İnsan kaynaklarına çemkirmek ne kadar kolay di mi? Kimse de hacı ben ne yazıyorum buralara, ne yapmışım bugüne kadar diyip kendine bakmıyor ama :)

ÖZGE!

Bayadır yazmak istiyorum bunu, özel bi olay üzerine yazılmadı yani :)

Bütün erkeklerin eski sevgilisinin adı ÖZGE midir? Bana bunun cevabını verebilir misiniz?

Aslı, Pınar, Gözde de yaygın isimler, bunlar da olabilir. Ama ısrarla ÖZGE. Peki neden ÖZGE? Herkesin eski bi kızarkadaşı ÖZGE olmak zorunda mı? :)

Züccaciye

Çok yoğunken blog yazmaya bayılıyorum. Götümde yumurta pişiyo diyebilirim o kadar fenayım. Büyük ihtimalle bu ay bütün hafta sonları çalışıcaz :)

Ankara'da çok yoğun züccaciyeye maruz kaldım sayın okur. Annem kafayı yemiş, zaten hep severdi tabak çanak olayını ama iyice gitmiş artık. Dönem dönem bi şeylere takıyor, bir ara tencereye takmıştı. Aha burada yazmıştım. Tencereleri hala almadı desem inanır mısınız? Her alışverişte mutlaka Karaca'ya gidip bakıyoruz. Bütün modellerini ezberledim. Niye almıyor biliyor musunuz peki? Bu lanet olasıca tencerelerin çapları var. En küçükleri 18cmmiş, ondan istiyormuş. Ondan da bi yerde yok. Ama isterseniz getirtiriz diyorlar. Bir türlü karar verip sipariş vermiyor. Her seferinde giriyoruz bakıyoruz "işte bunlar çok büyük, daha küçüğü olsaydı o zaman alırdık" diyor adamlara. "Abla getirtebiliriz istersen diyorlar" doğal olarak. "Hmmmm yok ya, kulpu da çok yeşil bunun aslında. İyi günler" diyip çıkıyor mağazadan. İmdat yani :) Sen gittikçe bu kulpun rengi değişmiyor ki kadın. Hep yeşil hep yeşil! Ya başka tencere bul, ya bunu al biz de bu dertten kurtulalım!


Benim de bakmayı sevdiğim şeyler var böyle mağazalarda ama tencere gerçekten son sırada. Yani kulpu yeşil olsa nolur mor olsa nolur. Hatırı sayılır miktarda tencerenin kulpu da mor bu arada, çok enteresan :) Bu renk polimer herhalde daha ucuz diye yorumluyorum ben bu durumu.

Bu sefer asıl takıntı kahvaltı takımıydı, bir yıl da bu gider. Tencereye göre nispeten daha çekilir bence kahvaltı takımı. Herkesin annesi böyle mi ya?

29 Ekim 2009 Perşembe

Fener Alayı

Şimdi başlığa bakınca "Biz fener alayına gittik aha da fotoğrafları" gibi bi yazı bekleniyor benden biliyorum. Ben de çok heveslenmiştim ama annem sattı beni :)

Hem de Behlül için! Evet bildiğiniz dizi izlemek için Fener Alayına gitmekten vazgeçti kadın. Sabahtan beri "İnternetten bakın, fener alayı vardır. Akşam fener alyına gidelim" diyen o değilmiş gibi "Aaaaa Aşk-ı Memnu var bugün" dedi. İki dakkada vazgeçti. Ne Behlülmüş be arkadaş :)

Yoğun çalışma günlerinden sonra kendimi Ankara'ya attım. Biraz dinleneyim :)

19 Ekim 2009 Pazartesi

Boyfriend Jeans

Ben bu modayı takip edemeyecek miyim arkadaşım ya? Merak ettim giydim kot pantolonunu. Çok komik olmuş di mi :) Pantolonun belini ne kadar büzdürdüğüm görünüyor mu acaba?

Hadi enini aldırdık diyelim biraz, boyunu napıcaz? Adam hem enine hem boyuna. Ben cücük kadarım, kendi kotlarımı giymeye devam. Bu moda bana göre değil şekerim!


Jestine jest ulan

İnce bir sevgilim var, işyerime çiçek yollamış. İşyerine gelen bu tarz armağanlar çok iyi olmuyor aslında (bol kadınlı bir işyerinde çalışıyorum) ama çok mutlu oldum.



Ben de bir karşılık vereyim dedim. Çikolata yaptım! Aslında çok eğlenceli bir bayram çikolatası maceramız var ama çikolatayı yaptığımız arkadaşım yoğun temposundan dolayı fotoğrafları bana hala yollayamadı, çok kibarım değil mi? ( hain kadın yolla şu fotoğrafları artık kurban bayramı geldi, zaman aşımına uğruyor bak)

300gr kuvertür aldım. Güzelce rendeledim, bir tencereye koydum. Tencereyi çaydanlığın üstüne koydum, bildiğimiz çaydanlık. Çaydanlığa soğuk su koydum, altını da kıstım ocağın en küçük gözünde çikolatayı erittim. Hemen eridi zaten. Ocaktan aldım biraz karıştırdım soğuttum. 200gr fındık almıştım. (Tadım aldım, paketli olsun da tazeliğinden emin olayım diye.) İçine fındıkları koydum karıştırdım, yağlı kağıda döktüm azar azar. Bir saat kadar dışarıda beklettim, sonra buzdolabına koydum.

Dolapta unuttuğum için sabah çıkardım :) Evde güzel kırmızı bir kutu vardı, içine yağlı kağıt serdim. Çikolataları koydum, tam bir kutu dolusu oldu. Tadı da şahaneydi, şu anda bi tane bile kalmadı :)

Bu hafta sonu yaptığım tek AKW buydu, onun dışında teletabiler gibi yuvarlandık :)

12 Ekim 2009 Pazartesi

Aldatmak

Geçen gün Hürriyet'te bi haber vardı. Ünlü çiftlerin nasıl ayrıldıklarını anlatıyordu. Hürriyet fotoğraf olmadan bi bok anlatamıyor biliyorsunuz. Öyle bi haberdi yine. Haberin konusu aslında aldatılan ünlü kadınlar.

Arkadaşım bu hayatta kadınlar da aldatıyor. Bi tanesi de yakalanmaz mı yahu. Okuyan erkekler de alınmasın, bu bi genelleme ama yani hepiniz mi yakalandınız anacım? Hepiniz mi salaksınız lan? Karılarınız da yedi bu boku belki ama eminim o kadar profesyonellerdir ki ruhunuz duymamıştır. Şiir gibi yaparlar bu işi çünkü, ne telefonunda, ne mailinde, ne üstünde başında en ufak bir ize rastlamazsınız.

Paparazilerin gezdiği mekanlarda hatunlarla öpüşen mi istersin, kadını alıp tatile götüren mi, arabada parkta basılan mı. Bu kadar mı az çalışıyo len kafanız? Gamsız olduğunuz için mi böyle yoksa? Bi kadının kurnazlığı neden yok sizde. Yokken neden bu girişimleriniz?

Asıl konuya gelemedim. Adamlar aldatıyo ya, eşlerinden ayrılıp aldattıkları kadınla evleniyolar bi de :) Lan nası bi angutsunuz siz? Resmen kafesliyo hatunlar sizi :) Zaten evlilikten, eşinizden bi şekilde sıkılıp bunalıp aldatmıyo musunuz? O zaman diğeriyle neden evleniyosunuz. Acıyorum bu haberleri gördükçe erkeklere.

Lunapark da AKW'den sayılır mı?

Cumartesi akşamı durduk durduk (bazen jet hızıyla karar verip uygulamaya geçiyorum bazen de karar vermem saatler sürüyor. Genelde evde kalmak daha cazip geldiğinde böyle oluyor.) saat 22.00'ye gelirken hadi gidelim diyip çıktık. Geçen hafta oluyor bu tabi. Bu hafta sonu kuzenlerimle kaldım.


Lunapark ne güzel bi yer ya di mi :) Işıl ışıl. Çocukken korku tüneline girmemiştim hep içimde kalmıştı. Önce oraya girdik :) Çok korkunçtu altıma yaptım bi daha hayatta girmem töbe yani. Şaka lan, çok eğlenceliydi. Çocuk olsam korkardım kesin de plastik zombiler, iskeletler, kanlı kuklalar falan var. Çok eğlenceliydi.


Bi de bi şeye bindik adını unuttum. twister roller falan gibi bi şeydi. Tepelere çıkıyosun böyle dönerek aşağı iniyosun. Bindiğin nalet şey kendi etrafında da dönüyo ama. Ne biçim bi şeymiş ziksen binmem daha ben ona. Ya şunu anladım, ben heyecanlanmıyorum da resmen korkuyorum. Güvensiz bulduğum için yani. Sanki elim kayacakmış da düşecekmişim gibi geliyor. Bu bindiğimiz şeyde mesela koltuk plastik gibi bi şeydi, götümün altından kayıyordu, önünde bi demir var onu tutuyosun ama o da kayıyo. Tamam dedim boku yedik, uçucam aşağı. Bu aletten düşen ilk angut olarak tarihe geçicem. Ama önümde kafes gibi bi şey olsa, abartmıyım da göğüs hizasında bi sopayla koltuğu çevirseler çepeçevre o zaman adrenalin salgılayabilicem. Şu güvenlik seviyesinde benimki göt korkusu oluyo sadece. Acaba düşer miyim diye düşünüyorum. İşte bu

Çok enteresan aletler vardı tabi ama ben daha binemem gari dedim. Toprak üzerinde takılmaya devam ettik.

Şimdi bi oyun var, 6 tane topun oluyor. Deliklerin numaraları var. 1,2,3,4,5 gibi. Sen bu 6 topla 15 puan yapmaya çalışıyorsun. 3 tane 5'le yapamazsın ama. 13 ve 14 yapabildik. Namussuz top öyle bi falsoyla gidiyo ki, tamam oldu derken hoop yandaki deliğe. Sabah kadar uğraşabilirsin bununla nasıl kalkabildik oradan bilemiyorum :)


Şu mekanizmanın adını bilmiyorum ama bayılırım bunlara.Çocukken dreamland'de bu aletlerin önünden ayrılmazdım. Acayip şanslıydık. İkimiz de ilk oynayışta bu oyuncaklardan aldık. Fare gibi olan çok datlı değil mi?


Sonra basket oynama ve yumruk atma faslı oldu. Ben uzaktan baktım onlara :) Çıkınca da ekler yiyelim diye tutturdum (mütemadiyen bi şeyler yapalım, yiyelim diyorum. Allah sabır versin bence) Lunaparkın karşısında Özdilek Pastanesi'nde ekler yedik. Çok güzeldi onların fotoğradı yok, biraz hızlı yendiler maalesef.

Kadıköy'de özellikle akşamları minibüs duraklarının orada pilavcılar görürdüm. Dışarda her boku yerim nedense bunlar pis gibi gelir bana :) O akşam yedik beraber, aşırı tuzluydu ama güzeldi :) Asıl AKW budur bebeğim, pilavcı! O ayrana kaç avuç tuz attın amca, yandık kavrulduk!
buraya da beyazla yazarım hain blog

ÇinÇin

Bi arkadaşım çocukken öküzgözü şaraplarının içinde gerçekten öküz gözü olduğunu sanıyormuş. Şişeyi eline almaya bile korkarmış. Nası bi hayal dünyamız varmış di mi? Benim de aklıma buna benzer bi şey geldi bugün.

10 yaşına kadar Telsizler’de oturduk biz. Ankaralı’lara selam olsun! (Bunu yazdım ya Zülfü Livaneli’nin bir şarkısı var "Selam Olsun" diye, orada çok güzel bir dize vardır “Mesleğimiz umut bizim, kıranlara selam olsun” diye. O geldi aklıma..) Çinçin’e çok yakındır buralar. Çinçin’i nasıl anlatsam bilemiyorum ki, Ankara’da Çingenelerin oturduğu bir semt. Acayip meşhurdur, polis bile giremez şeklinde efsaneler vardır Çinçin’le ilgili. Ekşi sözlükten bakabilirsiniz. Buranın çocukları da beladır. Çinçin bebeleri derdik biz. (Bebe de Ankara lafıdır, “la bebe” şeklinde kullanılabilir mesela :) ) Satırla falan gelirdi bunlar bizim evin oralara, yanlarında kocaman köpeklerle. Demirlerin arkasından bakardık biz de.



Oturduğumuz yer site gibiydi, birkaç bloktan oluşan. Dışarı çıkmamız yasaktı, ben kediyle köpekle oynamak için sitenin dışına çıkardım hep. Annem de çağırıp çağırıp beni bulamayınca ayılıp bayılırdı. Pislik, bit, pire falan böyle kavramlarım yoktu hiç. Hala da yoktur kedi köpek görünce illa bi mıncıklarım. Bi kere bitlenmiştim küçükken, hem de bayramda. Annem beni bile kaynatacaktı neredeyse. Çarşaf, örtü, tarak (evet tarakları kaynattı kadın) ne varsa kaynatmıştı. Ne eziyetli çocukmuşum be! Bit kontrolü yapılıyor muydu size de ilkokuldayken? Kafamı sıraya koyup sessizce kafamda dolaşan kalemi beklediğimi hatırlıyorum. Üst katta bir komşumuz vardı, kulakları çınlasın anneanne deriz, hayatta hala. O da annemi rahatlatmak için “bit temize gelir yavrum” derdi kafamıza baktıktan sonra. Annem utanıyodu herhalde “Çocuklarım bitlendi diye komşular beni pis sanacaklar” diyodu içinden.

Neyse Çinçin diyordum. Kızılay’a falan giderken bindiğimiz dolmuşlarda Çinçin B. yazardı. Ben de Çinçin B. olsa olsa Çinçin bebeleridir derdim içimden. Dolmuşta Çinçin bebeleri olduğunu düşünüp korkardım, hiç binmek istemezdim :) Ne sefilmişim lan, nasıl korkmuşsam artık! Binince görürdüm içinde büyükler olurdu, ama ben her seferinde korkardım. Belki sonraki duraklarda binerler diye.

Çinçin B.’nin açılımını büyüyünce öğrendim. Çinçin Bağları :)

10 Ekim 2009 Cumartesi

Canım İzmir

Nereye yerleşeceğimi şaşırmış durumdayım. Bu konuda benim kadar kafası karışık olan var mı?

Yazlığa gidiyorum tamam diyorum burada oturayım ben biber domates satarım yaşar giderim. İstanbul'da bi deniz kenarına gidiyorum. Yok yaaeeee burayı bırakıp bi yere gidilir mi diyorum. Ankara'ya gidince anam babam burada, akraba eş dost herkes burada, buraya geri dönmek lazım diyorum.
Eskişehir'e gidiyorum. Burası benim memleketim ya, ben burada büyüdüm. Burada yaşamam lazım diyorum.
İzmir'e gittim, aşık oldum. Tamam dedim son kararım burası, geleyim oturayım ben burada :)
İleride nereye kök salıcam, bunları okuyunca ne düşünücem bakalım :)

Neyse İzmir'e gittim ya iş için, yani ben öyle görmek istediğim için mi bilmiyorum ama bi huzur doldum gidince. Sanki sokaklar kavun kokuyormuş gibi geldi bana hep, mis gibi.

Sabah indim İzmir'e, önce otele gittim eşyaları attım. İnciraltı'na ne güzel yer öyle ya, şehir merkezinde tatil beldesi gibi. Otel denize nazır zaten. Sonra işe gittim, çıktım çok sevgili Merope ile buluştuk. Kendisi bu buluşmayı şahane bi şekilde yazmış. İşte burada. Üstadın üstüne ekleyeceğim bi şey yok :) Reyhan pastanesi, kordon, buzlu badem, susayan kediye su veren merhametli koca, tatlı kız kardeş, çılgın merope diyorum size başka da bi şey demiyorum. Çocuk isimlerinden konuşurken büyük bi ciddiyetle Pipita koyucam çocuğumun ismini diyebiliyor kendisi, seviyorum.

İkinci İzmir sabahında biraz erken kalktım. Otelin oralarda yürüyüş yaptım. Denizde midye görmeyeli ne kadar uzun zaman olmuş. Kıyılardaki kayalıklar hep midye.



Palmiyeler olmadan İzmir olmaz di mi?

Yol boyu bana eşlik eden sayın kedinin de fotoğrafını çektim



Akşamında Urla'daydım. Normalde dışarıda oturulmazmış o kadar esermiş ki kaldığım evin bahçesinde bir ot bile yok düşünün. Çiçek falan olmuyormuş rüzgardan kuruyormuş hepsi. O akşam hava çok güzeldi, deniz kenarında güzel bir yerde balık yedik. İsmi Art's Paradise olabilir.



Cumartesi sabahı da bir saatlik bir yürüyüşten sonra, Urla merkeze ve Çeşmealtı'na gittik. Burası Çeşmealtı.




Buradan dönerken pazar gördük. Eve bi şeyler lazımmış, pazara girdik. En mutlu olduğum andı herhalde. Pazarlara bayılırım zaten. Evin orada bulamadım bi tane. Ege'ye ait ne varsa pazarda vardı. Daha önce hiç görmediğim otlar, mısır (darı diyorlar) bamya, bol sebze meyve. Ve kabak çiçeği :) Dolma yapılıyor ya hani, hiç yememiştim ve çok merak ediyordum. Pazar'da dolaştık bi şeyler aldık yemek yemeye gittik. Kabak çiçeği dolmasının dolma halini gördüm ve yedim :) Ev yemekleri yapan meşhur bi yer burası. İsmi çok komik Beğendik Abi. İşte bu kabak çiçeği dolması
ulan blog ben daha akıllıyım madem boşluk vermiyorsun fotodan önce ben de buraya beyazla yazı yazarım
Sofraya bakın. Çoğunun adını hatırlamıyorum ama Enginar müthişti, ben meğer enginar yememişim önceden. Yediklerim hep taş gibiydi ben de enginar öyle sert tatsız tuzsuz bi şey sanıyordum. Değilmiş.
aha buraya da yazarım, beyaza boyarım

Bir daha ne zaman giderim bilinmez, bir hafta sonu sadece gezmek için gidicem inşallah. Gitmişken yer beğeneyim kendime :)

Çengelköy Beylerbeyi

Neredeyse bir ay geçti üstünden, ancak yazabiliyorum. Blogu ikinci plana attığım bi dönem oldu evet, sevgili blogumdan özür diliyorum. Burayı çok seviyorum, günlük yazıyormuş gibi hissediyorum. Hem de fotoğraflı :)

Pazar sabahı tutturdum çengelköye gidip Fiko'nun kahvesinde börek yiycez diye. Aslında ismi Çınaraltı. Bi kere daha gitmiştik, çok seviyorum anadolu yakasında deniz kenarlarını. Beylerbeyi, Kuzguncuk, Çengelköy, Fenerbahçe, Moda... Bayılıyorum buralarda olmaya.

Kahveye ismini veren çınarın üstünde bu yazıyor.



Evden çıkarken hava lacivert olmaya başlamıştı, yağmur geliyordu ama şansımıza yağmadı :) Fiko'nun kahvesi her zamanki gibi acayip doluydu. Bir masa bulabildik neyse ki, hep şanslıyız bu konuda. (Geçen gittiğimizde de deniz kenarında oturmuştuk.) Yavru kediler vardı etrafta, börek verdim ama yemediler. Bi tanesini aldım el myra gibi sevdim. O da kafasını soktu kollarımın arasında sessizce teslim oldu bana. Orada küçük bir börekçi var, çengelköy börekçisi. Benim olsun mu? :) Nasıl sıra var kutu kadar yerde anlatamam. Börekler şahane, Çengelköy çok güzel.. Manzara nasıl?



Beylerbeyine doğru yürüdük kahvaltıdan sonra. Bir buçuk yıldır buraya balık yemeye gelicez, bir türlü gelememiştik. Biraz dolaştık köprüye baktık, kediler vardı yine onlarla oynadık.



İnciraltı diye bir mekanın önünden geçerken koridorun sonundaki bahçeyi gördüm. Hadi girelim buraya dedik.


Bir şeyler içelim dedik, yalnızca yemek servisi açılınca içki servisi yapabiliyorlarmış. Çengelköy'de börekleri yuvarladığımız için bi şey yemedik, çok kibar çalışanları olan bir yer burası. Servis açmıyoruz diyip kestirip atmadılar, bir dahakine yemeğe bekleriz diyip bize iki bira getirdiler. Bir pazar kahvaltısına gidilebilir havalar iyice soğumadan, veya akşam rakı balıpa gidilebilir. Ağaçlardan sarkan rengarenk şamdanlar, çok güzel çiçekler var bahçede, yemyeşil minicik bir yer.

Yeni yerler keşfetmeyi seviyorum, burayı bulduğumuz için mutlu oldum. Böylece bir pazar günü de bitti... Hayır lan bitmedi, asıl bundan sonrası şahaneydi ama henüz buraya koyacağım bazı şeyleri bazı kişiler bana göndermediği için yazıyı burada bitirip Pazar akşamını ayrı bir yazıya bırakıyorum.

9 Ekim 2009 Cuma

Ankara’ya ablam geldi

Evet, uzun zamandır yazmayı ertelediğim bir AKW bu. Kardeşimle Ankara’da bir hafta sonu geçirmiştik yazın son günlerinde. Bir de Eskişehir’den misafirimiz vardı.

Pazar sabahı ODTÜ’ye kahvaltıya gittik. Ne güzel bi okul ya burası, mezunlar çocuklarıyla gelmişler. Cıvıl cıvıl her yer. Arılar eşliğinde Ankara simitli şahane bi kahvaltı yaptık.

Nereye gidelim nereye gidelim derkeeeenn Dreamland geldi aklımıza, Atakule’ye gittik. Bir önceki gidişimde yaşadığım şaşkınlığı yaşadım yine. Nasıl boş her yer anlatamam, in cin top oynuyor. Dükkanların çoğu boş, kapanmış, camları kağıt kaplı. İçeride bir Tansaş var. O biraz hareketlendiriyor sanki ortamı. Kıvır zıvır şeyler satılan bir mağaza var, seviyorum orayı. Dikiş ipi yoktu evde, otellerden bulunan küçük setlerden vardı. Rengarenk makaralar aldım, yuvarlak bir kutunun içinde. Evin böyle ihtiyaçları var işte, almazsan öyle ilginç bi zamanda lazım oluyor ki bunlar. Kepçem yoktu bi ara, uzun bi ara :)



Size çok üzücü bi gerçeği açıklamak zorundayım. Dreamland kapanmış. Elveda çocukluğum, elveda at yarışı, gemi yüzdürmece, kepçeyle oyuncak kapmaca, elveda size.. Ya nasıl kapanır orası ya, o kadar üzüldüm ki. Cam çerçeve dağılmış, içerisi bomboş. Taşındı mı bir yere diye sorduk güvenlik görevlisine, yok kapandı dedi. Bir devrin sonu. Ben dreamland gibi başka bir yer bilmiyorum, bilen var mı?

Sonra da Anıtkabir’e gittik. O sıcakta aslanlı yolda yürüdük, nöbet değişimine denk geldik. Çok şanslıyız. Çocukluğumdan beri seviyorum nöbet değişimlerini izlemeyi. Atamızı ziyaret ettik, gitmeyeli baya uzun zaman olmuştu. Pazar günü o sıcakta çok kalabalıktı. Ziyaretçilerin çoğu Almancıydı, Türkiye’ye gelince ziyaret edilecek bir yer olarak görülmesi (hala) güzel. Hem dua ettik hem üzüldük şimdiki halimize.



Atatürk Orman Çiftliği Dondurması’nı bilmeyen var mı :) Ankara’lı olmayanlar bilmez bence :) Ondan yemek için çiftliğe gittik, güzel bahçesi olan bi yerde oturduk. Bilmeyenler için fotoğraf hizmetimiz var her zamanki gibi. Küçükken algida, panda falan yoktu ki. Tek kapta dondurma olarak bunu hatırlıyorum ben. Bayılırdık çiftliğe gidip dondurma yemeye, bazı bakkallarda da olurdu ama gidip yemesi ayrıydı. Dreamland kapandıysa biz de çiftlik dondurmasıyla avunuruz ne yapalım artık.

Güzel bir Ankara Pazar’ı böylece bitti. Bir sonrakinde görüşmek üzere. Ankara AKW açısından verimli olmuyor çünkü pek bi yer bilmiyorum :)

6 Ekim 2009 Salı

Bir sürü haller içinde halim

Hiç elim gitmiyor yazmaya, yazmak istediğim bir sürü şey var son haftalarda çok gezdim, fotoğraflar çektim, onları koyayım diyorum ama hevesim yok. Yazamıyorum..

Bi fenayım bu aralar, kimse anlamasın diye elimden geleni yapıyorum. Buradan okuyanlar, beni tanıyanlar da sormasın lütfen ne oldu diye.

Kardeşim bi şarkı yolladı az önce. Evet tam da bu şarkı gibiyim şu anda. Nerden dinledim Allah kahretmesin. Göksel Baktagir- Masum Aşk. İnsan değil bu adam zaten, bulun dinleyin mutlaka. Bi kaç kere dinleyin ama olur mu?

Hiç edebi yeteneği olmaz mı lan insanın? Şuraya böyle şiirler falan yazabilsem ne güzel olurdu. Yok ama beceremiyorum, okkalı bi küfür yazasım var tersine. Götüne koyayım ben böyle işin!

29 Eylül 2009 Salı

Canım Ailem başladı :)

Nasıl mutluyum anlatamam, bütün gün akşamı bekledim resmen :) Merto okula başlıyomuş, ne sevmli bi çocuk ya!

Samim, dönmesi için Meliha'yı ikna etmeye çalışıyor. Meliha, "Benim tanıdığım Samim, yalancıdır düzenbazdır belki ama beni iki günlük kadına rezil etmez." diyor. Gözlerim doldu, gerçekten bazen ne kadar büyük şeyler bağışlanabiliyor ama küçücük bi şey insanı hayal kırıklığına uğratıyor..

18 Eylül 2009 Cuma

Gel gidelim güneylere yenilenip dinlenmeye

Maillerime bakıyordum sabah, kardeşim Mazhar Alanson'un şarkısını göndermiş. Her şey çok güzel olacak filminin soundtrack'i. Sami Özer'le (şahane bir sesi var) beraber söyledikleri "Bu ne biçim hikaye böyle" İçinde

"Gel gidelim güneylere
Yenilenip dinlenmeye" sözleri geçiyor

Biz yarın sabah yazlığa gidiyoruz inşallah :) Resmen gün saydık, neyse ki bugün cuma. Beraber yolculuk yapmayı çok seviyoruz. Seviyorum lan ben kardeşimi, sabah sabah gönderdiği şarkıya bak! :)


İnanılmaz bir programım var okurken başınız dönecek.

Bugün iş çıkışı Ankara'ya gidiyorum.
Cumartesi sabahı yazlığa gidiyoruz.
Salı yazlıktan Ankara'ya dönüyoruz.
Çarşamba sabahı Eskişehir'e gidiyorum, toplantı için.
Çarşamba akşamı Eskişehir'den Ankara'ya geri dönüyorum.
Perşembe sabahı Ankara'dan İzmir'e gidiyorum.
Cumartesi İzmir'den İstanbul'a dönüyorum.

Nasıl? :))

14 Eylül 2009 Pazartesi

Güzel Türkçemiz!!

Ben bunlara dayanamıyorum ya, var mı benim gibi takıntılı olanlar?

Şarz: Bi insan nasıl şarz der ya? Şarj'dan daha zor değil mi bu kelime. Nasıl takıyorum buna Allahım, duyunca cinlerim tepeme çıkıyor.


Kelime sonlarını uzatma: Bu facebook ve msn zikleri çıktığından beri gençlerde bi yozlaşma var azizim. Yani ünlemlerin falan uzatılmasını anlıyorum, yaaaa, offfff vb. Bütün kelimeler uzatılarak yazılır mı? "nedeeeennnn gelmedddiiinnnnn?" milletin facebook accountu böyle cümlelerle dolu. Nası bi insansınız lan siz?

Sesli harfleri yazmama: Yemin ederim örnek bile yazamıyorum o kadar kıl oluyorum şu duruma. Birisi dişlerini sıkmış da öyle konuşuyormuş gibi geliyor. Nedir bi de bu acele yani? Sesli harfleri yazmamakla kazandığın zamanı nerede kullanıyorsun? Gidip Türk Dili ve Edebiyatı hakkında yazdığın makaleni mi bitireceksin? **nbr? napiosn?** Naptın lan aradaki harflere? (sessiz harften yiyene de örnek vermiş olduk burada)

Soru eklerini bitişik yazma: Bu kadar basit bi kuralı öğrenememeyi anlayamıyorum. Temel ilkokul bilgisi. Çok kolay ezberlenebilir yani. Dayanamıyorum hacı, buna da dayanamıyorum. İşyerindeki maillere "önce soru ekini bi ayrı yaz da ondan sonra iş iste" yazasım geliyor.

Dahi anlamına gelen -de'yi bitişik yazma: Beni bunun derdi öldürecek ya, bugüne kadar gördüğüm bir hatayı bile atlamamışımdır. Hepsini tespit ederim, istisnasız. Söyleyip düzellttirdiğim çok olmuştur.


-ki bağlacını bitişik yazma: İçim şişti yazarken, takıntılı bi mayakmışım ben meğersem. Buna da örnek veremiycem, valla bayılmak üzereyim.