25 Aralık 2010 Cumartesi

Laduree ziyareti



Sevgilimin de işi zor, makaron diye taaa karşıya Bebek'e gittik. Açıldığından beri gitmek istiyordum, bugün öğlen götürdü beni sağolsun.

Küçücük bi yer içeride rengarenk kutular ve makaronlar var. Biz kese kağıdında aldık, kutu almak için bi kere daha gidilir :)

Çikolatalı makaron efsane, giderseniz mutlaka ondan alın. Her zaman alınacak bi şey değil pahalı bir zevk diyebiliriz tanesi 3,75TL.

21 Aralık 2010 Salı

Minka Travel ile Şarköy Mürefte Gezisi-Ekim 2010


Üzerinden baya zaman geçti ama bu ara yoğunluktan her şeyi gecikmeli yapıyorum.

Grupanya, şehirfırsatı gibi siteler baya yaygınlaştı. Enteresan şeyler de oluyor gerçekten, takip edip yakalamak lazım. Ben Tekirdağ taraflarına hiç gitmemiştim, Minka Travel'ın bir Bağbozumu gezisi vardı Şarköy-Mürefte'ye. Antin kuntin bi insan olmak zor, sürekli yeni şeyler bulmak lazım ki şanımıza leke sürülmesin :) Neyse geziyi aldık.

Pazar sabahı erkenden hareket ettik. Soğuk olur diye kat kat giyindik ama şansımıza hava çok güzeldi. Yoldaki ihtiyaç molalarından sonra (eğlene eğlene gittik diyebilirim, 3-4 saat sürdü yol) Mürefte'ye vardık. Küçücük bir sahil kasabası, mevsimin de etkisiyle bomboş bi yer. Sadece yerli halk var. Önce Aker diye bir ailenin şarap imalathanesine gittik, buranın özelliği hiçbir kimyasal kullanmadan üzümü fermante etmesi.

Şaraplar da bu yüzden saklamak için pek uygun değil ama içilebilir güzel şaraplar vardı. (Gezinin sonunda en güzel şaraba ulaştık aslında)


Bahçeli güzel bir ev, alt katı imalathane bodrumda da ailenin sakladığı bazı eski eşyalar var.

Sonra deniz kenarında yemek yedik, balık tabi ki. Öğlen saatinde rakı içen katılımcılar vardı :) Müzisyenler geldi yemek yerken, klarnet keman :) Sonra yine bir şarap firması olan Melen Şarap'ın satış yerine gittik, küçücük bir dükkandı. Tabi her yerde bi kaç şişe şarap açılıyor ve içiliyor.


Bizim en çok beğendiğimiz Kutman şaraplarının müze ve satış yeri oldu. Fotoğraflardan da görebilirsiniz. Şaraptan anlamıyoruz diyorduk ama biraz da olsa anlıyormuşuz buradakiler farklıydı gerçekten :)

Acı kavun diye bi şey var biliyo musunuz? Dokununca patlıyor, zehirliymiş. Ispatlayana kadar canım çıktı, üstlerine taş attım uzaktan :)

Sahilde yürüyüş yaptık, denize taş attık, çay içtik. Dönüş yoluna çıktık. Dönüşte Tekirdağ köftesi yemek için durduğumuz yerde deve ve devekuşu vardı. En az gezide eğlendiğim kadar eğlendim devekuşuna bakarken. Ne asabi ne komik hayvan ya :) Aşağıda devekuşu ve deve ile olan imtihanımı görebilirsiniz :)


Bağbozumu bittiği için şarap almak için gidilmiş gibi olsa da çok güzel bir geziydi, tavsiye ederim bir yerde denk gelirse mutlaka değerlendirin. Tur şirketinin sahibi Nejat Bey Trakyalı olduğu için hem gittiğimiz yerlerde herkesi tanıyordu hem de en az bizim kadar eğlendi, herkesi neşelendirdi. Aklımda Edirne, Bursa turları var en kısa zamanda onlara da gitmek istiyorum :)

15 Aralık 2010 Çarşamba

Yıl dönümü hediyesi

3. yılımız bitiyor beybiler. Yaratıcı olabilecek her şeyi yaptım, artık aklıma hediye ve süpriz fikri gelmiyor. (İcat edilebilecek her şey icat edildi diyen Amerikan patent dairesi başkanı gibi oldum, dükkanı kapatayım en iyisi.)

Bi el atsanız diyorum ya, bi fikir verseniz hacı be. Ne bok yiycem olum bir ay kaldı valla, geçen yıllardaki tüm özel günlerde bir ay önceden hazırlanmış oluyordum.

Bu arada sevgilimi de bi kaç aydır güzelce tehdit ediyorum, ne yapacak bakalım :))

antik kuntik şarap içimi



Merope bizim antin kuntinlere antik kuntik dediğinden beri ismi değişti antin kuntin faaliyetlerin :)

Şarap yapımı gezisine gitmiştik, ayrı bir yazıda yazacağım onu da inşallah. Kutman şaraplarının müzesini gezdik ve şarap aldık. Şaraplardan birini açtık geçenlerde. Yanına peynir, elma, galeta koyduk. Mis gibi oldu valla :)

Peynirleri kestiğim gibi elmaları da küp küp kestim. Üstlerine de yıldızlı kürdanlardan batırdım, (Kadıköy'de pasta malzemeleri yapan bi yerden aldım). Fotoğraflardan anlaşılmasa da bir şişe şarabı üç kişi devirdik :)

10 Kasım 2010 Çarşamba

Sihirli Elmalar


Grupanya gibi siteler bu kadar yaygın değilken görmüştüm o tarz sitelerin birinde Sihirli Elmalar kampanyasını. Hemen kendi sitelerine girdim baktım, çok güzel görünüyordu. 5 tane sipariş verdim, iki gün içinde elimdeydi.

Çok güzel paketlenmiş, tatları da harika. İçinde yeşil elma var, çok tatlı olduğu söylenemez. Yiyen herkes beğenmedi mesela, elmanın üstünde bir kat karamel üzerinde de çikolata ve başka şeyler var. Ben bayıldım, güzel bir hediye olabilir diye düşünüyorum :)



1 Kasım 2010 Pazartesi

Hırsız- Polis, hangisi daha beter bilemedim

Apartmanın kömürlüğüne hırsız girmiş. Kömürlük diyorum ama depo aslında, gayet muntazam, her dairenin bir odası var. Ahşap kapılar, kapılarda asma kilit var. Depo girişinde de demir parmaklıklı bir kapı var. Bütün kapıların kilitleri tek tek açılmış. Bazıları talan edilmiş, bazılarını çok karıştırmamışlar. Demirli kapının kilidini resmen yamultmuşlar, ses çıkmaması mümkün değil. Ama kimse duymamış. Neyse sabah bir komşumuz aradı. İndik depoya. Annem bizim depoyu mis gibi düzenlemişti. Yazın yaptığı tüm konserveler ve en önemlisi çeyizlerim oradaydı. Hem aldığı tencere tavalar (bkz: Tencerenin Yeşil Kulpu) hem de elleriyle yaptığı şeyler depoda duruyordu.

Annem duyunca çok üzüldü tabi. En çok bizim depoyu dağıtmış. Biz indikten sonra iki tane polis geldi. "Merhaba hanımefendi geçmiş olsun olayı anlatır mısınız? İlk kim fark etti?" falan gibi sorular bekliyor insan tabi polis diyince. İki amca geldi, ellerini arkada kavuşturdu, depolara baktı, "Yenge çok olay oluyo bu ara" gibi bazı cümleler kurdular. Uzman ekip gelecek dediler. Biz de bütün apartman olarak polisi genelde dizilerde gördüğümüz için, uzman ekibi Hayat Ağacındaki Kyle vari tipler olarak düşündük. Gelip parmak izi alacaklar diye hiç kimse bi yeri ellemiyo görmeniz lazım :)


Parmak izi alacaklar diye kolileri açıp bakamıyoruz annemle. Gidip geliyoruz girip çıkıyoruz ama koliler boş mu dolu mu anlamadık. Annem ağlıyo, emek emek aldım ben onları diye. (Yemin ederim çok emek verdi, annemi bütün çeyiz mağazaları tanıyor artık o derece.) Anneannemden kalan bazı şeyler var, onları bi daha nerede bulucaz.

Ben artık uzman ekip gelmiyo diye hırkamın önünü kavuşturdum bakkala indim. Apartman kapısında gözlüklü dombak bir amca, kartında Olay Yeri İnceleme yazıyor. İndik aşağı beraber, annemi aradım. Komşuları al gel diye. Neyse o gelene kadar biz depoya indik. Çok olay var acelem var diyor bi taraftan. Hiç güven vermiyor, yılış yılış bi tip böyle. İk'cı olarak iş görüşmesi yapsam bi daha şirketin kapısından giremez öyle diyim yani. Bi iki tanesinin fotoğrafını çekti ama resmen elinin ucuyla. Tamam yani biz de depodan bakır çaldılar diye ortalığı ellialtıya vermedik ama sonuçta insanlar bugün depoya giren yarın eve girer diye çok tedirgin oldular. Tutanağı imzalayın diye taktı adam. Yahu ben İstanbul'da oturuyorum, karakola falan çağıracak olursunuz gelemem derken adam ben Beşiktaş'ta çalıştım. Sen nerde çalışıyorsun dedi. (Hemen sen, biz bey diyoruz. En sinir olduğum şey, hiç tanımadığım insanın hemen SEN demesi. Efendi olun lan biraz :) ) konu alarma geldi benim evimde pronet var tek çaresi bu!!!! dedi. Bende var zaten dedim. Bi de akıl veriyo ya insan utanır yani söylerken.

Bu sırada annem ve bir komşu amcamız geldi, alarm muhabbeti devam ediyor. Adam anneme, kızın çok uyanık haa dedi. Ben ortada hiç bir delil yokken bizim depoyu kim talan etmiş bulun demiyorum ama insan bi der ki. "Böyle olaylar sık oluyor, panik yapmayın. Evinize girecekler diye üzülmeyin. Ama en güvenlisi teknolojiden yararlanmak. Alarm taktırmanızı öneririm." yani beklenti bu. Apartmandaki komşular da zaten laftan anlayan normal insanlar. Ama "yenge ehe eheee, alarm taktırın, biz yardımcı olalım" (evet bunu da öneriyorlar, pronette birini önerirsen bir ay alarm ücreti ödemiyorsun) gibi zevzeklenmelerden öteye gidemiyor konuşmaları.

Pronet, evet!

Ben de bolca geyik yaptım aha çeyizler gitti kesin evde kaldım diye. Ben geyik yaptıkça komşular sen evlen de çeyizleri biz alırız diye şaka yaptı komiklik şakalar! Yeminle çoğu kadın konu komşuya hırsından evleniyo, mahalle baskısı neymiş anladım beybi.

Hırsızlar manyak galiba bizim söktüğümüz kapı kollarını, hurda demirleri falan alıp gitmişler. 400-500 milyonluk tencere setini almamışlar :) Benim çeyizler gitmemiş yani, annem çok sevindi. Hala evlenebilirim!!!

6 Ekim 2010 Çarşamba

Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası

Kuzum, hiç iyi bi bok gelmiyo bu Balkanlar'dan. Anca kar, yağmur, soğuk hava dalgası!!

Ulan Balkanlar paramızda gözün mü var, sen mi ödeyeceksin doğalgaz faturalarını?

26 Ağustos 2010 Perşembe

İstanbul'da bir AKW

Burayı çok ihmal ettim farkındayım, gezmekten yazmaya fırsat olmuyor inanır mısın :)

Bir ay önce kurtlandığım bir hafta sonu yaptığımız antin kuntin hareketleri yazmak istiyorum.

Kerpe- Kefken'in çok güzel olduğunu İstanbul'a geldiğimden beri duyuyorum. Anadolu yakasından bir-iki saat mesafede. Yazın göbeğinde çantamızı hazırladık, mayolarımızı aldık yola koyulduk. Yolda baktım sağda solda mısır yazıyor, süt mısıra bayılırım. Bir teyzenin dükkanında durduk. Muhteşem bir mısır yedim, sadece mısır yemek için o yol yine çekilir. İstanbul'dan alışmışız her şeye çok para vermeye, kadın mısır için 1TL istedi. Biz bozukların hepsini verdik, içi rahat etmedi. Tamam bi tane kavun alalım dedik, yine olmadı arabaya binerken armut getirdi :)) Karşıdaymış normalde yeri, yıllardır da oradaymış ama şehir eşkıyaları gelip yerini yurdunu dağıtıp kendi yerlerini kurmuş. Allahlarından bulsunlar diye beddua ettik.


Kerpe ve Kefken'de hiç fotoğraf çekmedik. Kalabalık olacağını tahmin ettim ama caddede donla denize giren insanların kompile burada olmasını beklemiyordum. Ya denize gelmişsiniz bi insan olun di mi, ne yüzmeyi biliyosunuz ne eğlenmeyi. Herkes kıyafetle boyu geçmeyen yerlerde kalabalık gruplarla bağrışarak denizde dikiliyor. Gerçekten basmışlar plajları, paralı plaj da yok. Ya oradan girersin ya da yüzemezsin. Bir kuytuda bir saat yüzdük, geri döndük.

Ne bir doğal güzellik gördüm ne de denizi çok güzeldi. Övgüye dair herhangi bir şey bulamadım ben, bilen varsa anlatsın.

Cumartesiyi böyle yedik. Kalırız diye hazırlanıp gitmiştik oysa ki. Evimize geldik, gece kurtlandık. Caddedeki madoya dondurma yemeye :))

Pazar sabahı Garipçe'ye kahvaltıya gittik. Saat 10gibi oradaydık, biz gittiğimizde çok kalabalık değildi ama öğlene doğru oturacak yer kalmamıştı. Resmen denizin içinde kahvaltı yaptık. Küçücük bir balıkçı köyü burası, balık ağları var her yerde. Deniz kenarında kahvaltı yapılacak yerler var sıra sıra.


Gördüğünüz gibi kahvaltı gayet şahane, açık büfeye hiç gerek yokmuş aslında ziyan oldu çoğu şey. Muhlama yedik, bi yengemin Hopa'da yaptığı bir de bu. O kadar söyliyim, sadece bunu yiyip kalkmak lazım aslında :) Pazar sabahı erken saatlerde giderseniz burası harika bir yer, deniz kokusu içinde yaptık kahvaltımızı. İki kişi 40TL hesap ödedik. Kedileri sevdik, denize baktık. Öğlene kadar orada zaman geçirdik.


Dinlenme diye bir kavram yok bende, akşam üstü de Koşuyolu'ndaki Radika'ya gittik. Burası Ege mutfağı, balık, ot ve deniz ürünleri yemekleri olan bir yer. Dışarıdan görünüşü gayet kasvetli ama içi çok sevimli, dekorasyonu çalan müzikler harika. Bir evin avlusu gibi girişi, enteresan aksesuarlar ve kareli masa örtüleri var :)

Balık çorbası içtik, ilk defa burada içmiştim. Başka bir yerde içmediğim için mi yoksa gerçekten güzel olduğu için mi bilemiyorum ama önyargılarınız varsa kurtulabilirsiniz. Kızarmış balık parçaları ve zeytinyağlı bir şeyler daha yedik. Sevgilimi balık çorbası içmek için zor ikna etmiştim ama o da beğendi galiba :))

29 Haziran 2010 Salı

Kadınların temizlik yarışı


Ne zaman bir kaç kadın bir araya gelsek konu dönüp dolaşıp temizliğe geliyor. En yabancı kaldığım ve konuşamadığım kadın muhabbeti bu! Hiç işim yok temizlikle falan, aradığım bi şey değil yani :)

- Şekerim şu kültablası burada dursa bana batıyor, hayatta duramam. Her şey düzenli olacak.

- Aynen canım ben de öyleyim. Her gün temizlik yaparım.

- Ben her hafta camları siliyorum.

- Halıları silkelemeden duramam, önce süpürürüm sonra silerim. Üstüne de yalıyorum, yoksa içime sinmez.

- Ay ben bokumu bile yıkıyorum, o kadar titizim yaniii.

- Kız ben sıçmıyorum ya ne zamandır, pis iğrenç bi şey.

Bu ya, yemin ederim bu! Resmen yarış var. Temiz titiz düzenli kadın çok makbul. Bok makbul! Asgari düzeyde bi temzlik lazım tabi ki. Ama bunu meziyet olarak göstermek çok garip geliyor bana. Bi de böyle bi şey yok gerçekten, gidiyorum görüyorum normal ev. Ne çok düzenli ne de çok temiz. Böyle konuşanların evi benimkinden daha düzenli, daha temizse çocuğumu keserim :)

27 Haziran 2010 Pazar

Halimiz itten beter, keyfimiz paşada yok

Ne güzel söz di mi, bayıldım. Kardeşimden duydum, iki gündür bunu düşünüyorum. İnsan kafaya takacak çok şey buluyor ama çok şükür mühim bir derdim yok. Ailem hayatta, sevgilim yanımda, iyi kötü bi işim var, elim ayağım tutuyor.

Allah ağzımızın tadını bozmasın, dert sahibi olanlara derman versin. Amin :)

25 Haziran 2010 Cuma

Allah kadının şerrinden korusun, Amin!

İşyerinde yaşadığım bir olayı anlatıcam.

Bi müdür pembe, yakasında fırfırlar olan bir elbise giymiş. Ben sevimli buldum, çok genç göstermiş beğendim dedim. Odaya başka bir kadın geldi, " aaaa çok güzel olmuşsunuz, elbisenize bayıldım" dedi.

Bu yorumu yapan kadınla öğlen tatilinde bahçede konuşuyoruz, müdür de karşıda başkalarıyla birlikte. "elbisesi berbat, zaten iğrenç giyiniyor" dedi.

Valla bence sen daha berbatsın, eğer gerçekten kötüyse neden iyi dedin yorum yapmasaydın en azından. Bana üniversitede okuyan biri iş hayatı nasıl diye sorarsa bunu anlatıcam. Özetlemiş olurum diye düşünüyorum.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Pardon kuzum siz hangi dili konuşuyorsunuz?

Facebook sayfamdaki bir yazışmayı daha doğrusu fotoğraf altı yorumunu kopyalıyorum. İçimden bir sürü şey yazmak geliyor ama ne yazayım neresine laf sokayım bilemiyorum. Bunu yazanlar yaşı küçük insanlar da değiller, salgın gibi bi şey bu! Sosyal medya diye methiyeler düzülüyor facebook, twitter gibi ortamlara her tarafı medya olsa ne olur konuşulan dili anlamıyorum ki :)

a- ama olmadıkiiii bu.cimcime benim tubammmm gene karıştırdınnn seno ebubemmmmm

b- sen benim canımıniçisin, nar ımsın :D canımsın :D

a- ohohohoh ya şuan uçuşa geçtim.birazdan istanbulda olurum sanırımmm:D

6 Haziran 2010 Pazar

Hadi ordan :)

Şu anda kol gibi bi rapor yazmam gerektiği için tabi ki oyalanıyorum. Aklıma bi şey geldi onu yazıcam.

Dışarda bir yer ararken birilerine sorarsın ya, ben hem onların dediklerini yapıyorum hem de içten içe söylediklerine inanmıyorum. Bu olayın adını bulamadım ama anlatıcam :)

Geçen yaz Bodrum'a tatile gittik erkek arkadaşımla, çarşıdayken Halikarnas'ı sorduk. Hadi Gari'nin oralarda bir dükkan sahibine. Adam 2-3 km var buraya, dümdüz gidin falan diye anlattı. Tamam teşekkürler dedik sonra ikimiz de aynı şeyi düşünmüşüz. "Yok artık, 2-3 km yoktur daha neler" dedik. hahahaha sanki biliyoruz nerede olduğunu biliyosan niye soruyosun, soruyosan niye inanmıyosun di mi :)

Bi akşam Ataşehir migrosa gidiyorum, otobüse bindim muavine dedim beni orada indirin diye. Daha önce gittim ama otobüsle gitmedim, neyse geldik bi yerlere benzettim migrosun oraya. Geldik mi dedim? Çocuk da yok daha 5-10dk var dedi. Yine içimden "Atıyosun, o kadar yok dedim." 10dk sonra indim otobüsten :)

Bu akşam da bi arkadaşımıza gittik, 3 kişi. Çıktık, dolmuş geçiyor mu buradan diye sitenin güvenlik görevlisine sorduk. Adam da geçiyor ama yarım saatte bir geçer bugün Pazar olduğu için dedi. Yine içimdeki engelleyemediğim ses. "Atma, karşı taraftan vızır vızır dolmuş geçiyor, buradan da geçer" dedi. 20dk sonra binebildik dolmuşa.

Nedir bu durum haci :)

30 Mayıs 2010 Pazar

Brenna Maccrimmon Konseri

Artık yazamıyorum ya, hep aklımda ama oturacak fırsat bulduğumda gerçekten oturuyorum. İş yerinde de girişleri kapattılar yine. Akşam konser var, hem de solo söylüyorum. Benimle birlikte solosu olan 3-4 kişi daha sadece sazlarala söyleyecekmiş. Yani koro ve hoca yanımızda olmayacak. Üç buçuk atıyorum o yüzden. Haftaya salı flüt konseri var. Mozart'ın üçlü bir flüt parçasını çalacağız. Çalamam ben bunu diye baya direndim ama bildiğin çalıyorum. Ses kalitesi süper değil ama yanlış nota basmadan, vuruşları kaçırmadan parçayı tamamlıyorum.
Spora başladım, yetişemiyorum hepsine. Son haftam artık, koro ve flüt bitse de bi rahatlasam.

İşler de çok yoğun bu ara, Pazartesi Trabzon'a gidiyorum yine. Salı gecesi dönücem, çarşamba da yoğun olacak.

Bu akşma için saçlarımı yapmam lazım, giyeceklerimi hazırlamam lazım ama resmen kalkamıyorum. Koltukta yuvarlanıyorum teletabi gibi :)

Arada derede aksiyonlarımız da olmuyor değil :) Brenna Maccrimmon'ın konserine gittik. Kimdir bu abla derseniz "Crossing the bridge- The sound of İstanbul"u izlemenizi öneririm. Bu ablamız Kanadalı bir Türk Halk Müziği sanatçısı. Balkan ezgileri üzerine yoğunlaşmış. Oyun Atölyesi'nde konseri vardı. Sevgilimi de peşimden sürükledim, beraber gittik. Konser değil de dinleti gibiydi aslında. Çok az Türkçe söylediler. Ben bile bilmiyordum söyledikleri türkülerin çoğunu, çok eğlenceli bir konserdi diyemiycem ama gerçekten farklıydı. Bir daha olsa gitmem ama bir kere gitmiş olmaktan mutluyum. (Her akw sonrası birbirimize soruyoruz, bi daha olsa gider misin diye :) )



Ritm çalan adama bayıldık gerçekten. Bendir gibi bi şey çalıyordu, yanında da bir sürü renk saz kullandı. İsimlerini bilmediğim için yazamıyorum. Konserin en güzel tarafı çok farklı ülkelerin enstrümanlarının bir arada olmasıydı galiba. Bir de tabi Kanadalı birinin Türk Müziğine, Balkan Müziğine ilgi duyması yıllardır bunları çalışması gerçekten çok etkileyici.

11 Mayıs 2010 Salı

Hoşgeldin!

Bir ay olmuş yazmayalı.. Bu bir ayda neler oldu neler..

Sevgilim İstanbul'a taşındı. İki buçuk yıldır farklı şehirlerden devam ettirdik ilişkimizi.. Defalarca geldi gitti sağolsun, gecelerce uykusuz kaldı, ağladım, zırladım, özledim, sevdim, sevildim, bekledim, bekledik, kavuştuk :))

Pijamalarımı aldım ona gittim, orada kaldım ama hala inanamıyorum aynı şehirde olduğumuza.. Şaka gibi yani, cumartesi sen işten çıkınca ne yapalım diye soruyorum. Ben soruyorum ben de inanamıyorum cumartesi bi şeyler yapabileceğimize. Bi kendine gelsin, İstanbul'a tam olarak alışsın (benden iyi biliyor aslında ama iş hayatı başka tabii) tüketicem onu, sürekli AKW yapıcaz. Şimdi hemen korkmasın diye usul usul gidiyorum :)

Çok güzel bir yazı yazmış, buraya koymam şart :)

unusual için argo romantik yazı

Hoşgeldin sevgilim..

8 Nisan 2010 Perşembe

Püşmanım

Bu saatlerde geliyolar anacım bana deliricem sinirden. Bu kadar da olmaz artık çüş yani! Yazamıyorum da buraya. Tanıdıklarıma blogu söylediğim için o kadar pişmanım ki, pucca gibi ayrı bi blog açayım içimden ne geçiyosa yazayım diyorum. Valla her an yapabilirim, pucca gibi ünlü biri daha olursa yakın zamanda bilin ki o benim. Aklıma ne gelirse yazıcam çünkü. Buraya yazamıyorum artık mesaj kaygılı entry gibi oluyor.

Yarın çok yoğun olacak, hemen akşam olsa evime gelsem..

Bi yöneticimiz vardı pişman yerine püşman diyordu. Toplu bir mülkata yapıyorduk bi keresinde, sorular belli. 20-30 kişiyi değerlendiriyoruz. Şirket içinden bu kişiler. Sorular aynı ki haksızlık olmasın herkesi aynı şeylerle ölçelim. Adam hiç sadık kalmıyor sorulara, kafasına göre soruyor, anlatıyor, danışmanlar sinir olmuştu. Bi mülakatta da birine "peki öyle yaptığın için püşman mısın?" demişti. Of nasıl tuttum kendimi, gülmedim o anda. Distribütör'e de düstürübütör diyodu adam ve adam bölgeler müdürü. Yani hayatında en çok kullandığı kelime distribütör :)

Bi ara da Satış Mülakatlarıyla ilgili anılarımı yazıcam sahi, baya malzeme var orda da.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Yalnızlık!

Şu hayatta öğrendiğim tek bir şey varsa o da yalnız olduğumuzdur. Gerçekten! Hatta hayata dair başka bi şey bilmiyor olabilirim ama bunu biliyorum, zik gibi hem de dimdik böyle. Tek başına, valla bak.

Bunu ben çok iyi biliyorum aslında ama bazen bi rehavete kapılıyorum, unutuyorum. Sonra hoop kendime geliyorum. Resim koymak istiyorum buraya aslında, temsili olarak. Tam olarak ne demek istediğim anlaşılacak o zaman ama ayıp.

4 Nisan 2010 Pazar

Kadın dediğin :)

Geçen hafta sonu Çorlu'ya gittim. Ailesiyle Çorlu'da yaşayan çok yakın bir arkadaşım var, davet ediyordu ama her hafta sonu bir vukatım olduğu için fırsat bulamamıştım. Geçen cuma iş çıkışı gidiyorum ben dedim atladım otobüse, yol biraz uzun sürdü ama sağ salim gittim. Evim işe yakın olduğu için (aynı yakadayım) trafik genelde sohbetlerde duyduğum bir kelime olarak kalıyor, pek yaşadığım söylenemez. O akşam güzelce anladım insanlar neden çileden çıkıyormuş, yoğun bir gündü benim için dinlenecek fırsat oldu otobüste ama direksiyon başında evime giden biri olsaydım o kadar sakin olamayabilirdim.

Neyse, arkadaşım ailesiyle yaşıyor. Çok tatlı bir ailesi var aynı bizimkilere benzettim, mutlu birbirine bağlı bir aile. O kadar kendi evimde gibi hissettim ki sanki ilk defa gitmemişim de yıllardır ailesini de tanıyormuşum gibi geldi.

Yazıyı yazma sebebim de arkadaşımın annesi. Böyle bir kadın olamaz ya, kendisi bizim iş yerine gelsin "nasıl insan olunur" semineri falan versin istiyorum. Pozitif, güler yüzlü, tatlı dilli. Kadın dediğin böyle olur dedim ya resmen. Bi de kendine bak allahın yellozu dedim bütün hafta sonu kendime.

Bir arkadaşım bana şey demişti "sen böyle güleryüzlü falansın ya iş görüşmesinde kesin aa zararsız bu, alalım oynar bu işyerinde diye düşünmüşlerdir, ondan almışlardır seni işe. bu kadar sinirli olduğunu anlamamışlardır" :))) şimdi beni görenler "aaa ne şirin şey, beslenir ki bu" diye düşünüyolar hep biliyorum, bıraktığım ilk izlenim bu yani. Ama sonradan baş belası bi sinir küpü olduğum ortaya çıkıyor. Hahahaha abarttım tamam o kadar değil ama bi laz damarı var maalesef böyle birden kan beynime çıkıyor. Kendimi de biliyorum yani, hakim olmaya çalışıyorum ama olabilmiş halim bile çekilmez oluyor bazen.

Sonuç olarak kadın dediğin zik zik etmekten çok huzur vermeli değil mi canlarım? Şimdi ben sevgilimi arayıp yumuşak yumuşak konuşsam, iyi geceler dileyerek telefonu kapatsam mesela iyi olur, evet beybi iyi olur.

200. YAZI

Vay be, baya yazmışım çaktırmadan :) Bu ara boşladım biraz farkındayım ama kapatıcam arayı inşallah. Yakında bol bol AKW yapabileceğiz çünkü sevgilim 2 yıldan sonra İstanbul'a taşınıyor. Kendisini oradan oraya sürüklemeyi düşünüyorum. Yaz da geliyor bana gün doğdu resmen.

"Blog aracılığıyla tanıştığım herkesi seviyorum" temalı yazılar görüyorum bloglarda, ben tam olarak kimseyle tanışmadım ama yorum bırakanlar okuyanlar var bildiğim kadarıyla, ben de sizi seviyorum :)

Trendyol

Benim gibi internetten alışveriş canavarları için güzel bi haber var. Trendyol, yeni açılan bir alışveriş sitesi. Çok sevdiğim bir arkadaşım çalışıyor, açılış aşamasından bu yana harıl harıl hem de :) Ne kadar emek verildiğini bizzat gördüm yani.




Siteye üye olmak isteyenler yorum yazıp mail adresi bırakırsa davetiye gönderebilirim.


Ben açıldıkları zaman ilk alışverişimi yaptım, Roen diye bir markanın şeftali yağını almıştım sorunsuz bir şekilde elime ulaştı. Çok güzel markalar var, geçenlerde NR39 ayakkabıları vardı, ben götümü kaldırana kadar beğendiğim modeller bitmiş tabi :)


Tavsiye ediyorum sonuç olarak, geziniz, alınız:)

3 Nisan 2010 Cumartesi

Uuu beybi uzun zaman olmuş

  • Yuh neredeyse bir aydır bi şey yazmamışım. İnsanlıktan çıktığım yoğun bir dönem oldu iş yerinde, bitince de tam anlamıyla yaydım kendimi hala o moddan çıkamadım.
  • Hava çok güzel ama götümü kaldırasım yok, flütümü çıkardım biraz çalışırım belki. Sabahın köründe uyandım yemek yaptım, evi topladım, amcamlar çaya geldi, daha yeni öğlen oldu. Güne erken başlamak süper ama sanki biraz uykum geldi gibi.
  • İş yerinden bi arkadaşım bana cherry domates ve biber tohumu getirdi. Plastik bardaklara tohumları dik, çimlendikten sonra saksıya dikersin dedi. Dört gözle onu bekliyorum iki tane filiz gördüm sanki :)
  • Evde çok iş var, kışlıklar botlar kaldırılacak. Ama havalara da güven olmuyor, bir iki hafta daha kışlıkları bırakmamakta fayda var galiba.
  • Balkonda oturabileceğiz artık süper :) Mayıs gelmeden balkon açılışını yapıcam, baya kirli balkon. Cifi alıp girişmem lazım, o işi de 23 Nisan tatilinde yaparım diye düşünüyorum :)
  • Saçlarımı kestirdim, uçlarının rengini açtırdım kendimce. Kimse fark etmedi, bu kadar doğallık da iyi değil demek ki :)
  • Evi boyatmak istiyorum ama hiç gözüm yemiyor, beni gaza getirse birileri keşke.

8 Mart 2010 Pazartesi

The Body Shop - White Musk

Ben bu parfüme bayıldımmm, iki al bir öde kampanyası yapmışlar almak zorunda kaldım.

İnce uzun şişenin içinde simler var, şişeyi sallıyorsun simler parfüme karışıyor. Sıkınca hafif bir sim kalıyor teninde, abartı bir parlama yok yani. Yaz geliyor, yazın kullanılır bence :)

7 Mart 2010 Pazar

Tchibo'daki kalpli cheesecake'ler

Tchibo'ya bayılıyorum, her şeyi bulmak mümkün. İnsan saç düzleştirici aldığı yerden kahve de alabiliyor, şahane :)

Dün bu şirin cheesecake'leri gördüm orada, hem küçükler (büyük olunca bitiremiyorum ben) hem de sevimliler. Cheesecake sevmeyen birine bile güzelmiş dedirttiler, tavsiye ederim küçük bir sürpriz için ideal seçim :)

Bi de böyle krakerler varmış (kuş yemine benzetildiler) tadı güzel, denenebilir :)

4 Mart 2010 Perşembe

Ölmedim yaşıyorum ulan!

Melaba, hayatta olduğumu bildirmek için bu yazıyı yazıyorum. Siz bu yazıyı okurken ben götümü devirip Aşk-ı Memnu izliyor olacağım. (evet olacağım) Behlül değil Aşk-ı Memnu ayrıca, dizinin adının Behlül olduğunu da kim söyledi :)

Ben şikayet etmekten yoruldum ama işyerim insanlık dışı muameleden yorulmadı. Çok yoğun ve stresli bir dönem bitti, bu hafta 6da çıkmanın sevincini yaşadım. Ne güzelmiş, ne büyük mutlulukmuş. Salı günü flüt dersine bile gittim öyle bir haftaydı yani.

Eve geldim şahane bi yemek yedim. Dünden makarna vardı, onu süsledim yedim. Fotoğrafını çektim, 5000 kalorilik makarna nasıl olur görün diye. Ben bi ara gidicem ve metabolizma hızımla ilgili (varsa böyle bi şey) test falan yaptırıcam. Beni incelesinler bence. Bunu normal insan yese anında 3 kilo alır yemin ederim. O yoğun dönemde bi şey yemedim kilo verdim, şimdi normale döndüm herhalde o şekilde dengeleniyor bu olay.


Makarna salçalı, salçayı yağla kavururken biraz sarımsak koyunca şahane oluyor. Tavsiye ederim. Makarnanın üstünde beyaz peynir, ceviz, mısır, mayonez ve ketçap var. Benimki hayvanlık yani başka bi şey değil.

Salata da çakma salata, evde bunlar vardı :) Havuç, taze soğan, mısır, salata sosu (Kühne Sezar)

Uzun zamandır yazmamıştım, böyle bir başlangıç olsun dedim Hafta sonu sevgilim geliyor resmen AKW yapmayı unutmuşum, derhal bi şeyler bulmam lazım!

18 Şubat 2010 Perşembe

Yavru Kedi'ye yardım edelim

Arkadaşlar, takip ettiğim bloglardan birinde minicik siyah bir kedinin ameliyat edileceğini okudum. Blog sahibi Magissa kediyi bulmuş ve o ilgileniyor. Yazı burada yer alıyor.

Hamamböceğine yardım

Veterinerin yardımcısı obama ve hamamböceği lakabını takmış kediye, Obi'ye yardım edelim hadi. Sigara içenler bir iki paket içmese, bugün kendimize makyaj malzemesi falan almasak mesela kediciğin bacağını kurtarabiliriz.

Yardımlar için Magissa bir hesap açmış, kendisi Merope'un tanıdığı bildiği bir kişidir, yardımların ulaşacağından emin olabilirsiniz. Azcık bile olsa bi şeyler yatırın hesaba, birikir birikir parayı toplarız belki. Cumaya kadar 600TL toplanması gerekiyormuş.

Hesap numarası için blogdaki e-mail bölümünden Magiss'ya ulaşabilirsiniz.

17 Şubat 2010 Çarşamba

I love you Feride

Şu Feride gibi (Canım Ailem) balık etli güler yüzlü işveli cilveli bi hatun olmak istiyorum ben! Bayılıyorum kıza ya, nası tatlı nası güzel. Benim gibi kuru da değil, cadı da değil. Tatlı dilli, güler yüzlü. Ben erkek olsam böyle bi kıza aşık olurdum. Pozitif hatun ya, neşe saçıyo etrafa. Dizi karakterine özeniyorum resmen ya!


Üç kızkardeşin ilişkilerine de bayılıyorum çok eğleniyolar :) Televizyona çıkıcaz diye seviniyolar. kitring diyo Meliha, catering işi yapıyolar da :)

Bu Halim nasıl tatlı bir adam, o nasıl bakmak öyle yahu içim eriyor resmen sanki bana aşık adam. Yemeden içmeden kesildi, kıyamam. Cumali'ye de dert oldu :) Feride'yi görmek için bahaneler uyduruyor, ah ahhh olmaz bu dizide eski nişanlının kardeşiyle senin işin Halim. Aşk-ı Memnu mu bu? Olmaz canım.

14 Şubat 2010 Pazar

ÖZSÜT Sevgililer günü pastası


Özsüt böyle şahane pastalar yapmış sevgililer günü için. Pastanın kutusu, pastayı içine koydukları karton çanta o kadar güzel ki..

Ben bu sevgililer gününde yalnızım, sevgilim uzakta olacak maalesef. Ev arkadaşıma aldım, beraber yedik :)

13 Şubat 2010 Cumartesi

Apartmanımıza hırsız dadanmıştır!

Uzun bir süredir apartmanda bir sürü daireye hırsız giriyor. Bir güvenlik sistemi ne biliyim alarm falan taktırmayı düşünmüyor kimse, kapıya böyle bir uyarı yazmışlar. Hırsız da giriş kapısında bunu okuyacak düşünsenize "vay be dadanmış yazmışlar, aşkolsun" diyecek hahahaha :))))


Okuyamayanlar için yazıyorum.

Duyuru
Apartmanımıza hırsız dadanmıştır. Saat 24:00'ten sonra sokak kapısı kitlenecektir. 24:00'ten sonra gelen kat sakinlerinin kesinlikle sokak kapısını içerden kitlemeleri can ve mal güvenliği açısından önemlidir.

Ben böyle şahane bir apartmanda oturuyorum işte :)

6 Şubat 2010 Cumartesi

AKW- Two Towers

Blogu okuyanlar biliyor, AKW diye bir kavram var hayatımızda. Yalnızca hafta sonları (bazılarında) görüşebilen bahtsız bir çiftiz, istiyoruz ki bu özel zamanları güzel geçirelim. Daha önce gittiğimiz sevdiğimiz yerlere hep gitmek istiyoruz ama bu sefer de AKW listesi uzayıp gidiyor :)

Bu hafta sonu da hazır beraberken bir tane daha Antin Kuntin Weekend yapalım dedik. Tasarım sevgilime aitti, Kuleler haftasonu oldu bu haftasonu. Erkenden yollara düştük, Salacak'a gittik. Ordan Kızkulesi'ne :) Uzun zamandır aklımızdaydı zaten ama erteliyorduk. Hava da şansımıza çok güzeldi. Hakkında anlatılan efsaneleri biliyorum en çok beğendiğim ve etkilendiğim kralın ölmesin diye kızını kızkulesine kapatması ve kızın bir yılan tarafından sokularak ölmesi. Kaderci değilimdir çok fazla ama nedense bu efsane bazı şeyleri insanoğlunun engelleyemeyeceğini hatırlatıyo bana.


Efendim, kızkulesi çok güzel tabii ki. İçindeki restoranı da çok beğendik, kahvaltı yapalım diye erkenden yollara düşmüştük. Mekan gerçekten güzel. Muhteşem bi kahvaltı yaptık, çalışanlar çok kibar. (Pahalı bir yer, aklınızda bulunsun.)

Kulenin içinde macun satan 80 yaşında bir amca var, giderseniz mutlaka macun da yiyin :)

Kızkulesinden Kabataş'a geçtik, İnönü stadının ordaki Beşiktaş Store'a uğradık, kendisine bir de sweatshirt aldım. Sırf kredi kartı ekstremde aylarca Kartal Yuvası görünmesin diye nakit aldım hahayt :) Ordan Karaköy'e gittik Güllüoğlu'nda baklava molası verdik.


Bu sırada yürümekten geberdik tabi, hava da güneşli ama soğuktu. Galata kulesine vardık geze geze, bu kuleye de gelmemiştim. Çıktık üst kata, İstanbul manzarasına ve çarpık kentleşmeye baktık doya doya.


Neredeyse 10 saat sokaklarda dolaştık, güzel oldu ama :)