29 Aralık 2008 Pazartesi

Memleket Kokulu Yarim

Memleket Kokulu yarim diye bir şarkısı var Zülfü Livaneli’nin. Ben neredeyse bütün şarkılarını ezbere bilirim, çocukluğum onu dinleyerek geçti çünkü. Babacığım çok sever, arabada ve evde kaset dinlenen yıllarda sürekli onu dinlerdi..

Bu şarkıdan bi şekilde haberim olmamış, konser kayıtlarını dinlerken fark ettim şarkıyı. Sabahları çok zor uyanıyorum, güzel bir ses uyandırmak için her sabah ayrı numaralar denese de işkence oluyor yataktan çıkmak. Çıktıktan sonra yine biraz suratsızım, hazırlanıp evden çıkarken mp3player’ı (Türkçesi yok mu bunun? müzikçalar mı demek lazım acaba?) kulağıma takıyorum, o andan itibaren ayılmış oluyorum. İki gündür aynı şarkıyla işe gidiyorum, rum ezgileri var şarkıda. Bi sözlerine bakın ama ya..

Deniz bile acı çeker ah agapimou
Gözlerinden yaşlar döker
Benim bu derdim gizli kalmaz sevdiğim
Figan ile başımdan tüter

Kara gözlerine hayran olduğum
Memleket kokulu yarim
Kırık dillerine meftun olduğum
Saçına gül takılı yarim

Deniz bile şahit olmazsa ah agapimou
Başka kim olur derdime
Memleket hasreti öyle bastı sevdiğim
Bıçaklar saplandı yüreğime

Arrinconamela


Herkes Vengo’yu izlesin bi de herkes “Arrinconamela”’yı bi yerlerden bulsun ve dinlesin! Lütfen ya!

Uzun zamandır bu kadar yüzümü güldüren bir şarkı olmamıştı. Filmi izlerken de çok beğenmiştim bu şarkıyı, bir masanın etrafında mutlu bir kalabalık içerek, eğlenerek, dans ederek bunu söylüyordu. Sonradan unutmuşum demek ki, Şimdi Vengo’nun soundtrack’ini dinlerken yeniden keşfettim. Bayılıyorum Balkan Müziklerine. Kan çekiyor diycem ama Batı Karadeniz(baba tarafı)/Doğu Karadenizliyiz (anne tarafı). Büyükbabam kökenimiz Orta Asya’dan gelen Türklere dayanıyor derdi. Anne tarafım laz, inadım falan oradan geliyor sanırım. Neyse soydan soptan bağımsız müzik sevgisi. Ama bu kadar mutlu olmamı açıklayan bi şey olmalı.


Ben bu yıl hayatımda ilk defa “kendime” milli piyango bileti alıcam. Büyük ikramiyeyi istemem, bir süre çalışmadan yaşayabilecek kadar para çıkarsa İspanya’ya gidicem, bir flamenco ustasının yanına çırak olarak. Bir süre kalıp, hayran olup geri gelicem. Aha da buradan planımı açıklıyorum, yapmayan top olsun.


Flamenco ne güzel bi şey di mi?

20 Aralık 2008 Cumartesi

home sweet home

Bugün hiç dışarı çıkmadım, çok büyük başarı benim için! geç uyandım, evi toplayacağım dedim. Nası nalet bir evim varsa topla topla bir senedir bitmedi! Yalnız içten içe derin bir suçluluk duygusu yaşıyorum demek ki, çaydanlığı yağçözle ovalarken ne kadar mutlu oldum bilemezsiniz.

Çamaşır yıkadım, astım (ben yıkadım sanki) Odamı topladım, bir sürü şey attım. Daha da atıcam, kurtuluşum işe yaramayan şeyleri atmak, giymediğim şeyleri vermek. Bu akşam bu karara vardım. (aferin)

Şöyle bir teorim var ne zamandır yazıcam, unutuyorum. Benim oturduğum apartmanda 27 tane daire var. Her akşam bir ev görevli olsa, bana bir tabak yemek getirse. Bak bi tabak diyorum, makul bir istek bence. Ayda bir defa sıra gelir herkese, ne süper fikir di mi? Apartmanın girişinde pano var, ben bi yazıyım oraya bu fikrimi bakalım :)))

16 Aralık 2008 Salı

gülendam

erdal'ı hatırlayan var mı? gülendam diye muhteşem bir şarkısı vardı, kardeşimin bilgisayarında buldum.. ümit sayın'ın şarkısıymış, şarkının sonunda da ney mi çalıyor birisi nedir..


uçtu kuş, gün kafesinden
kesti nefesi cigerinden
düğümlenip gülendam
asıldı aşk-ı ateşinden

sel aldı gözünü gülendam
bir kurşunluk can-ı masum
yükü vuruldu gülendam
canı uzanmış yanında

hiç sende insaf yok mu can alır ellerin
hiç sende vicdan yok mu sızlamaz yüreğin

ne zaman süzülür hüzün başından
ne zaman diner bu gözyaşım
ne zaman silinir bela yazımdan
ne zaman rahatlar bu gönlüm...

14 Aralık 2008 Pazar

metronom var mı abi?

bana metronom lazımdı ya, vallaha unuttum billaha unuttum. koşuyolu starbucks'ın karşısında sanki bir müzikevi vardı, orada var mıdır acaba? yarın ismini öğrenip aramam lazım, şimdi baktım google'dan ama embesil gibi koşuyolu müzik diye arayınca çıkmadı tabi!

metronumu 100'e ayarlayıp çalışıcam, evet. çok çalışmam lazım ama, komşular şikayet edene kadar çalışmam lazım. her kapı sesinde aha geldiler diye kalbim ağzıma geliyor. gidiyim de biraz daha çalışayım bakalım, hazır gelen giden yokken..

tatil bitti böhüüüü

"tatilim çok güzel geçti, enerji depoladım" diye mutlu mutlu yeni haftaya başlayan insanlara çok imreniyorum. negatif bi insan değilim aslında ama konu tatil olunca, "niye bitti yaaaa" 'dan öteye gidemiyor düşüncelerim. ne güzel oturuyoduk di mi?

yarın hiç tatile çıkmamışım gibi yorgun ve mutsuz gidicem işe. ben işimi çok seviyordum bir ara yahu, ne zaman böyle oldum bilemiyorum. yeni yönetim ve yeni projeler bekliyorum, evet!!

11 Aralık 2008 Perşembe

doğdukları yerde ölenler

uyuyacaktım vazgeçtim, kardeşim çalışıyor. hemen yanımda diğer bilgisayarda, gece vardiyasında...

bayram boyu aynı sorulara cevap verdim, en çok da bir tanesine. "nasıl, alıştın mı istanbul'a?" istanbul bana alışsın ulan, ne varmış alışamayacak, dağdaydım şehire indim sanki. alıştım da seviyor musun diye sor bi bakalım? neyse, bir sürü kişiyle görüştük bayram boyu. ben bayramları da bayram ziyaretlerini de severim. genelde koşturmacadan görüşmeye fırsat bulamadığımız insanları bayramlarda görüyoruz, hoşuma gidiyor. sevdiğim, görmekten hoşlandığım insanlara gidiyoruz, bize gelenler için de aynı şey geçerli.

konuştuğum insanların hemen hemen hepsi ankara'ya yerleşmiş uzun yıllar önce, büyük bir kısmı da burada doğmuş, burada büyümüş. o yüzden bana alıştın mı diye sormaları normal aslında. zülfü livaneli'nin doğdukları yerde ölenler diye bir şarkısı var (enstrumantal galiba) o şarkının ismi ve şimdi yazacaklarım aklımda kaç gündür.

bir yere köklerimi salamadım yıllardır. devamlı elimde valiz, bir oradayım bir burada. (bir gece uyandım (ankara'da evimde) içeriden sesler geliyordu, oteldeyim sandım aklım çıktı. artık iş için o kadar çok seyahat etmiyorum, bir dönem otellerdeydim sürekli.) gezmeyi seviyorum ama bahsettiğim şey bir yere ait olma hissi. annemin 20 yıllık arkadaşları var mesela, benim hiç olmayacak. biri orada biri burada arkadaşlarımın. belki ölene kadar ailemle aynı şehirde olmayacağım, şimdi de ayrı şehirlerdeyiz zaten. çocuğuma annem bakıyor lüksünü yaşayamayacağım, hadi çay koydum bana gelin de diyemeyeceğim kardeşime..

işin garibi her yerde yaşayabilirim gibi de gelmeye başladı artık. en çok eskişehir'imi seviyorum ama istanbul, ankara, izmir, bursa fark etmez. neresi olursa yaşarım abi.. sevmiyorum bu durumu, biri sanki elimden tutsa hadi bak burası iyi burada oturalım dese tamam diyip yüzümü güneşe dönüp kök salacakmışım gibi de geliyor bir taraftan..

buraya yazınca bu yazdığım yer soru sormuyor ya, en çok onu seviyorum. anlatıyorum bitiyor, ne güzel.. sorsa "ne yapacaksın?" diye bilmiyorum gerçekten, yazdım işte öylesine..

5 Aralık 2008 Cuma

hello kitty

blogu hello kitty üzerine kursaydım, her gün yazacak bir şey bulurdum. o kadar seviyorum ben bu helo kitty'i. nesini seviyorsun diye soran varsa, şaşkın bir ifadesi var en çok onu seviyorum. kocaman kafası var, ağzı yok. iran kedilerine benziyor. bembeyaz yumuk yumuk bi şey, aksesuarları da genelde pembe, kırmızı oluyor.

hello kitty hayranlığımı çevremdeki herkes biliyor artık, sağolsunlar çeşit çeşit hediyeler aldılar bana bugüne kadar. kardeşim hello kitty'li ev telefonu aldı bana, işte solda fotoğrafı var. telefon çaldığı zaman kanatlarındaki ışıklar yanıyor.

bir sürü kalemim var, pijamalarım, lens kabım, tarağım, havlum, mutfak önlüğüm aklınıza gelmeyecek bir sürü hello kittyli eşyam var..

amaaaaa içlerinde en güzeli dün aldığım hediye. kocaman bir oyuncak hello kitty :) neredeyse benim kadar, eline de tesbihi verdim. evin ağası ilan ettim kendisini.


çok güzel di mi :)

4 Aralık 2008 Perşembe

Magick Konseri - Kemancı


Sevgili kardeşimin muhteşem heavy metal grubu Magick'in 7 Aralık Pazar akşamı Kemancı'da konseri var. Kendileri süper müzisyenlerdir konserleri de çok eğlenceli olur. Kardeşim diye demiyorum valla bak, bence gelin :))

Neymiş bakalım bu grup derseniz http://www.myspace.com/magicktr

Bayram Tatili

Ailesinden uzakta yaşayan bir gariban olarak, bayram tatillerimi "aile yanında barınma" şeklinde geçiriyorum. Yurtiçi/ Yurtdışı hiçbir tatil planına katılamıyorum, tatil fırsatı maillerine iç geçirerek bakıyorum. bir yanım "hafta sonları görüyorum zaten bayramda da tatil yapsam ya" diyor bir yanım da "ayda bir kere 2 gün gidiyorum,s gideyim ailemle hasret gidereyim" diyor. (Bu ikinci yanımı dinliyorum ben hep, ailemden ayrı yaşamaya devam ettğim sürece de dinliycem galiba)

Yarın kardeşim geliyor, hafta sonu buradayız. Pazar gecesi gidiyoruz. Babamın dört gözle beni beklediğini biliyorum, canım benim..

Kuvertürler geldi bu arada, burada zaman bulamam büyük ihtimalle Ankara'da yapıcam çikolatalarımı :)

2 Aralık 2008 Salı

istiyorum istiyorum

1. evime kitaplık istiyorum, evde hiç açmadığım 5-6 tane koli var. birinde okul kitaplarım var diğerinde okuma kitapları (cin ali, hece kitapları falan var sanki, okuma kitabı ne be!) diğer kolilerde ne var hiçbir fikrim yok.

2. evim böyle çiçek gibi tertemiz olsun istiyorum, bir iki gün oluyor sonra evin içine ediyorum yine.

3. Mırıl'dan gördüm, en kısa zamanda kazaklarımı başka türlü katlayarak dolapta devrilmelerini ve kırışmalarını önleyeceğim. ben kazağı dikine ortadan katlıyorum önce, sonra kollarını arkaya dogru katlıyorum böyle dörde katlanmış gibi oluyor yani. ama enine ortadan katlayıp, kollarını da içine koyunca kazak incecik oluyor hem daha az yer kaplar hem de daha az kırışır. hem de bi tane alırken diğerleri devrilmez.

4. çikolata yapmak için kuvertür bulmam lazım. pul şeklinde satılanlar var pelit'te. ordan alabilirim ne zaman alacaksam!

5. atkılarımı ve şapkalarımı koymak için büyük bir kutu istiyorum, ikea'da var bursa'da gördüm. öyle bir kutu alıp vestiyere koyucam.

6. çantalarımı da koymak için kocamannn sepet gibi kapaklı bi şey lazım. kutu kutu olsun evim renk renk.

7. t-box'ı çok seviyorum, bir sürü şeyler alasım var oradan. şunun tatlılığına bakın ya, ismi de bin gates http://shop.t-box.com.tr/product/ShowProduct.aspx?proid=4196&depid=651

1 Aralık 2008 Pazartesi

ben haklıyım ulan!

az önce (10 dk oldu, olmadı) o kadar da munis bir insan olmadığımı anladım. müdürüme bağırdım, bi şey anlatmaya çalışıyorum anlamıyor. o da benim anlamadığımı düşünüyor. kendi bildiği şekilde yapmak istiyor ama yanlış yaptığına eminim. susayım mı yani? ben iddalaştıkça o sinirlendi, o direttikçe ben sinirlendim.. bağrıştık biraz.

sonuçta benim dediğim oldu, hahayt :) bi bildiğimiz var ki konuşuyoruz!